Kalbimi yumuşacık, içimi sıcacık yapan bir kış gecesi; halamın evindeyim. Gece yarısından sonra uykumdan uyanıyorum. Sobanın çıtırtısı odayı sıcacık yaparken halam kuzinede kızarttığı ekmekleri getiriyor. Dedem ekmeklere tereyağını sürerken ben domatesleri tuzlayıp yemeye başlıyorum. Ardından halamın eteğini çekiştirerek “Hala, hadi masal anlat; dev karısını anlat.” diye mızmızlanıyorum. Halam başta anlatmak istemese de ısrarlarıma dayanamayıp anlatmaya başlıyor. Henüz altı yaşındayım. Sobanın ateşinin duvara düşürdüğü gölgelerimize bakıp hayallere dalıyorum.
Bir varmış bir yokmuş. Zamanın birinde üvey annesi ve üvey kız kardeşleriyle yaşayan bir kızcağız varmış. Üvey annesi ve kardeşleri bu kızcağıza bütün evin yükünü yüklemişler. Odun toplamaya bile tek başına gidiyormuş kızcağız. Bir gün yine ormana odun toplamaya giderken nasıl olmuşsa olmuş, yolunu kaybetmiş. Sağa gitmiş yok, sola gitmiş yok… Bir türlü evin yolunu bulamamış. Ne yapsam diye düşünürken kaba saba kalın bir ses işitmiş: “Hey zavallı kız, yanıma gel. Sesime doğru gel. Çabuk ol. Vakit kaybetme. Yoksa senin için hiç iyi olmaz.” diyormuş sesin sahibi. Kız çaresiz, korku içinde, titreyerek sese doğru yürümüş. Bir de ne görsün; karşısında iri yarı bir dev karısı. Eliyle işaret ederek kızcağıza yürümesini söylüyormuş. Biçare kızcağız dev karısının peşinden onu takip etmiş. Nihayet bir kulübeye varmışlar. Dev karısı kaba ve gür sesiyle “İçeri girelim hele; saçlarımdaki bitleri temizleyiver.”, demiş.
Dev karısı mindere oturmuş, kızcağız ise bir iskemleye çıkmış; başlamış dev karısının bitlerini ayıklamaya. Dev karısı durur mu, kızcağızı sorguya çekmeye başlamış. “Annen, baban kimdir, evin nerededir, ormanda tek başına ne yapıyorsun?”
Zavallı kız başından geçenleri; üvey annesini ve üvey kız kardeşlerini anlatmış. Kızın başına gelenlere çok öfkelenen dev karısı birden ayağa fırlamış. Öfkeyle söylenmeye başlamış. Kızcağız o sırada iskemleden düşüp belini incitmiş. Kızcağızın o hâlini gören dev karısının öfkesinin yerini bir telaş almış. Zavallı kızı incitmemeye dikkat ederek yavaşça yerden kaldırmış ve yatağına yatırmış. Dağlardan topladığı şifalı bitkilerden bir karışım hazırlamış ve kızcağızın beline sürmüş. Kısa süre sonra iyileşen kız artık eve dönmesi gerektiğini söylemiş. Dev karısı buna üzülse de kızcağız bitlerini temizlemeyi kabul ettiği için ona teşekkür etmiş ve bir çuval altınla evine yollamış. Kızcağız bu ikram karşısında şaşkınlığını gizleyememiş ve dev karsına heyecanla karışık mutlulukla “Tekrar geleceğim dev ana, bitlerini temizlemeye geleceğim.” diyerek el sallamış. Zavallı kız evine girer girmez üvey annesi ve kardeşleri kızın dibinde bitmişler; bu saate kadar neredeydin, odunlar nerede, bu çuvalda neyin nesi diyerek kızcağızın elindeki çuvalı çekiştire çekiştire yırtmışlar. Bütün altınlar etrafa saçılmış. Üvey annenin ve kızlarının ağızları şaşkınlıktan dakikalarca açık kalmış. Nihayet biraz kendilerine gelince zavallı kız olanı biteni anlatmış. “Tamam.” demiş üvey anne. “Bir dahaki sefer sen değil benim kızlarımdan biri gidecek.” Kızcağız dev anasını bir daha göremeyeceği için çok üzülmüş.
Üvey annesini durdurmaya çalışmış ama üvey annesi zavallı kızı duymamış bile. Birkaç gün sonra gün gelip çattığında kızın üvey kardeşi yollanmış dev karısının yanına. Ormanda oradan oraya yürürken kibar ama gür bir ses işitmiş, “Zavallı kız, sen misin? Hoş geldin.” diyormuş sesin sahibi. Kız kibirli bir şekilde dev karısının yanına varmış. Dev karısı karşısında başka birisini görünce afallamış. Yine de o kızı da evine götürerek bitlerini ayıklamasını istemiş. Kız büyük bir kibirle “Ben ne senin ne bir başkasının bitlerini ayıklayamam. Altınlarımı ver, ben gideyim.” demiş. Dev karısı o zaman anlamış bu kızın kim olduğunu. Ama ses etmemiş. Kilerine gidip bir dolu çuval getirmiş. Çuvalı kızın eline tutuşturarak evine yollamış. Kız eve varınca çuvalı gizlice annesine vermiş. Altınları paylaşmak için kızcağızın uyumasını beklemişler. Kızcağız uyuduktan sonra çuvalı sakladıkları yerden çıkarmışlar. Birde ne görsünler çuvalın içi yılan çıyan dolu. Çuvalın ağzını kapatmaya fırsat olmadan bütün yılanlar ve çıyanlar etrafa saçılmış; üvey anne ve kızlarını yemişler ve evin kapısına doğru sürünerek ortadan kaybolmuşlar. Zavallı kız da dev anasıyla birlikte sonsuza kadar mutlu mesut yaşamış.