Cumartesi, Aralık 21, 2024

Durum: İmtihanda!

Akile Tekin

Paylaş

Bir’in daimi gözetiminde olduğunu hatırında tutan yahut unutan insanın hallerinden ibarettir dünya. Daimi imtihan tabiri, kulun genel kulluk durumunu tarif eder. Peki, bu tabir sürekli acı çekme durumu mudur ve bu bizi daha iyi mümin kılar mı? Fiziki ya da manevi acılardan kurtulmak dünyaya dalmak mıdır, yoksa hakiki cennete daha dünyada ulaşmanın bir aşaması mıdır? Hangi nimet ödül, hangi nimet cezadır? Hangi şey hayır, hangi şey şerdir bizim için? Bilebilir, ayırt edebilir miyiz? Bu ve benzeri soruların cevaplarını Enbiya Suresi’nden birlikte arayalım.

ENBİYA SURESİ’Nİ TANIYALIM

Mekke’de nazil olan Enbiya Suresi yüz on iki ayettir. Kur’an-ı Kerim’de “Yaklaştı” kelimesiyle/fiiliyle başlayan ve kıyametin yaklaştığını haber veren iki sureden biridir.[1] Mushaf’taki sırası yirmi birdir. İsmini, surenin başından sonuna konusu olan peygamberlerden alır.

Surede isimleri ve kıssalarından kesitler zikrolunan peygamberler -suredeki sırasıyla- Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Musa, Harun, İbrahim, Lut, İshak, Yakub, Nuh, Davud, Süleyman, Eyyub, İsmail, İdris, Zülkifl, Zünnun (Yunus), Zekeriyya, Yahya’dır (Aleyhimüsselam).[2] Mezheplerce peygamber mi yoksa veliye mi olduğu tartışılan, bu surenin 7. ayetine dayanarak peygamberlerin yalnızca erkek olabileceğini kabul eden mezhebimize göre veliye Meryem (Aleyhesselam) da bu surede iffetiyle ve oğluyla birlikte anılmıştır.

Sahabeden Abdullah b. Mesud’un (Radıyallahu anh) (ö. 32/652-53), “Beni İsrail (İsra), Kehf, Meryem, Taha ve Enbiya sureleri, benim Mekke’de ilk öğrendiğim güzel surelerdir.” dediği nakledilmiştir.[3]

ENBİYA SURESİ BAĞLAMINDA İMTİHAN

Enbiya Suresi’nin nazil olduğu süreç hususunda, İbn Mesud’dan nakledilen bu rivayet sebebiyle Mekke döneminin ilk yıllarında indirildiği görüşü ile nüzul bakımından yetmiş üçüncü sure olup Mekke’deki yılların son döneminde indirildiği görüşü mevcuttur. Buna göre ya surenin tüm ayetlerinin inişinin tamamlanması Mekke döneminin sonunda olmuştur denilebilir veya İbn Mesud’un hıfzettiği ilk sureler olduğu düşünülebilir; ya da surenin indirilişi hakkındaki tüm rivayetler göz önünde bulundurularak bir görüş tercih edilebilir.

Surenin temel konusu tevhidin ispatıdır. Kıssasına atıflarda bulunulan her peygamberin ortak davetinin tevhide/Allah’ın mabud oluşunda, zat, sıfat ve fiillerinde bir ve tekliğine olması ve İslam’ın, dinin de tek ümmet olduğu hatırlatılmış, Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise tüm âlemlere rahmet olarak gönderilişi vurgulanmıştır. Bu doğrultuda nübüvvetin/peygamberliğin mahiyetine ilişkin hususlar, tevhid ve vahdetten farkları gösterilerek anlatılmıştır. Bu doğrultuda surenin 35. ayetinde Rabbimiz Her can ölümü tadıcıdır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de, şer ile de deniyoruz. (Nihayet yine) ancak bize döndürüleceksiniz.[4] buyurmaktadır. Öyleyse bu ayete göre peygamberlerin en temel vasfı ve ulûhiyetten temel farkı olarak ölümlü birer beşer olmaları ile dünyada daimi bir denenme/imtihan olma sürecinde bulunuşlarına dikkat çekilmiştir.

Arapçası “bela” olan ve Türkçedeki bela kelimesinin olumsuz anlamlarından[5] farklı olarak olumlu ya da olumsuz, nimet ya da külfet, iyi ya da kötü, varlık ya da yokluk ile deneme, imtihan etme, sınama anlamı taşıyan bu kelime ile Kur’an, muhataplarının dikkatini imtihanın neyden, nasıl, niçin olacağına değil, mutlaka ve her koşulda imtihan olunacağına odaklar. Çünkü bu ayetlerden sonra anlatılan peygamber kıssalarında yalnızca kendisinde zarar, sıkıntı, güçlük olan şeyler, durumlar veya kişiler değil, nimet, kuvvet, lütuf ve imkân olarak verilen şeylerde de imanın gereği olarak imtihan sebebiyle peygamberlerin sınanışı örneklenir.

MANASI AÇISINDAN ENBİYA SURESİ 35. AYET-İ KERİME

Surenin başlangıcından itibaren yer, gök ve arasındakilerin yaratılmışlık vasfına, her birinin oyun ve eğlence amacıyla yaratılmadığına ve Yaratıcı’nın bir ve tek oluşuna dikkat çekilmiştir. İnsanın bu kâinatla bir başına bırakılmadığı, gönderilen peygamberlerle tevhide davet edildiği, ancak onun Yaratıcı’nın yaratılandan ayrı ve eşsiz konumunu ikrar yerine inkâra ya da şirke yönelişi anlatılmıştır. 34. Ayette kendisinden öncekilere verilmediği gibi Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de ebedilik verilmediği vurgulanmış, 35. ayette tüm yaratılanların öleceği ve Allah’a döneceği/huzuruna döneceği tekrar dile getirilmiştir. Bu anlatıda dünyadaki her şeye, hazza ve lezzete düşkün yaratılan insanın nefsine uygun bir hitapla ölümü de “tadacağı” söylenmiştir.

Ayet-i Kerime’deki hayır, iyilik, mal ve servet, akıl, adalet, fazilet ve faydalı nesne gibi herkesin arzuladığı şey, Allah Teâla tarafından vahiy, peygamber gibi manevi, dünyevi servetler, saliha hanım gibi maddi olarak verilen nimetlerin tamamı olarak açıklanmıştır.[6] Şer ise kötü, çirkin, zararlı, kimsenin hoşlanmayıp yüz çevirdiği şeylerdir.[7] Taberî (ö. 310/923) hayrın afiyet, ferah, rahat; şerrin ise kendisiyle kulun şiddetli imtihan edildiği şey olarak tarif eden ve her ikisini hoşa giden ve gitmeyenler, sıhhat ve hastalık, zenginlik ve fakirlik, helal ve haram, taat ve masiyet, hidayet ve dalalet olarak açıklayan görüşleri nakleder.[8] Râzî (ö. 606/1210) bunlara hayrın insanın umduğunu elde etmesi, şerrin dünyevî zararlar oluşunu ilave eder.[9]

Hayır ve şerrin yaratılması, âlimler tarafından îmânî boyutta tartışılan meselelerden biridir. Ehl-i Sünnet tarafından hayrın Hâlıkı olan Allah’ın şerri de imtihan olarak yarattığı, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğu[10] kabul edilir. Hayrın ve şerrin kişilerin mutlak ve muhakkak bilebileceği kategoriden olmadığı, hayırlarda şer, şerlerde hayır olabileceği ya da kulun tavırlarına göre hayrın şerre şerrin hayra dönüşebileceği, ayet-i kerimede zikredilir.[11]

Ayette ölüm ve Allah’a dönüş iki kez zikrolunduğu için, hayır ve şer ile imtihan ve fitne kelimeleri de ayrı ayrı kelimelerle hatırlatılmış olabilir. Bu durumda imtihanın bir fitne olarak yani hayrın şer, şerrin hayır ile iç içe olacağı haber verilmiştir, denilebilir. Önce şerrin zikredilmesi açıktan, gizliye ya da kolaydan zora, sabırdan şükre doğru bir imtihana işaret edebilir.

İMTİHANINI KAZAN!

Hayır ve şerrin kulun yetersiz kabiliyetleri sebebiyle bilinemez yönlerinin olması, onun için Allah’a itimat etme ve daimi bir hüsn-ü zan halinde kalma sebebidir. Çünkü mutlak iyi/helal olanın karşısında dahi kulun şükrün hakkını verme endişesi duyarak daimi olarak Allah’a sığınması, dua etmesi ve ümit beslemesiyle sonuçlanır. Mutlak şer/haram görünen herhangi bir hususta kul sözün, fiilin, işin zahirine göre hüküm verse de kararını yine Allah’a sığınarak verir. Bu durumda da zulmetmekten ve kibirden korunmuş olur. Efendimizin “Müminin durumu gıpta ve hayranlığa değerdir. Çünkü her hali kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır. O, sevinecek olsa şükreder, bu onun için hayır olur. Başına bir bela gelecek olsa, sabreder, bu da onun için hayır olur.”[12] buyurduğu gibi davranabilenler imtihanı her durumda kazanır. Bugünün pozitif psikolojisinin erişemeyeceği bu ölçü ile mümin, Allah’tan yana daima ümitvâr, dünyadan yana Allah’a daima niyazkârdır.

[1] Diğeri Kamer Suresi’dir.

[2] Emin Işık, “Enbiyâ Sûresi”, TDVİA, 11: 174, 175

[3] Buhârî, “Tefsîr”, 21: 1

[4] Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, 15. Baskı, İstanbul, Elif Ofset, 1410/1990,

[5] Türkçede bela kelimesi “içinden çıkılması güç, sakıncalı durum; büyük zarar ve sıkıntıya yol açan olay veya kimse; hak edilen ceza” anlamlarıyla çoğunlukla olumsuz mana içerir. TDK, “bela”, https://sozluk.gov.tr

[6] Mustafa Çağrıcı, “Hayır”, TDVİA, 17: 46-49

[7] Yusuf Şevki Yavuz, “Şer”, TDVİA, 38: 545-547

[8] İbn Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyân an Tevîli Âyi’l-Kur’ân, 16: 268, 269

[9] Fahreddin er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr Mefâtîhu’l-Ğayb, 16: 140

[10] Nisa Suresi 78-79

[11] Bakara Suresi 216

[12] Müslim, Zühd, 64

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir