Bütün dünyayı bir hamburgerin içine sığdırabilir miyiz? Tabi ki bu imkânsız ancak George Rıtzer’e göre bütün insanları bir McDonald restoranına sığdırmak mümkün.
İnsan yaşamını düşündüğümüzde farklı evrelerden oluşan bir süreç aklımıza gelir. Bu süreçte insan yaşamının vazgeçilmez unsurlarından biri kültürdür. Kültür, toplumu bir arada tutan maddi ve manevi öğelerin tümünü oluşturur. Gelenek, görenek, yiyecek, içecek, meslek çeşitleri, inançlar, değerler, tutumlar gibi pek çok öğe kültürün içerisinde yer alır. Kültür, tarih boyunca farklı insan topluluklarının doğayla ve birbirleriyle olan ilişkilerinde karşılaştıkları durumlara farklı cevaplar vermeleri ve farklı davranışlar sergilemeleri neticesinde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bir toplumun kültürü dediğimizde aslında o toplumun ortak anlayışını ifade etmiş oluruz.
Toplumlarda yaşanan savaş, devrim, göç gibi büyük durumlar toplumların kültürlerini derinden etkileyen olgulardır. Bunun en güzel örneği ise günümüzde dahi etkisini sürdüren Soğuk Savaş dönemidir. Soğuk Savaşın bitişiyle birlikte batı bloğu kazanan taraf olmuş ve batı bloğunun hâkim paradigması olan kapitalizm ve neoliberalizm ön plana çıkmıştır.
YENİ SİSTEM YENİ DÜZEN
Kapitalizm kısaca, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve kâr amacıyla işletilmesine dayanan ekonomik sistemdir. Kapitalist sistem tüketim toplumunu ve neoliberalizm dediğimiz serbest piyasa ekonomisini ortaya çıkarmıştır. Söz konusu paradigmaların hâkim olduğu toplumlarda artık insanlar üretmek yerine tüketmeye, bireysel özgürlüklerin artırılmasına, ekonomik büyümeye önem verir hale gelmiştir.
Bununla birlikte bir diğer etkili unsur olan modernleşme, bu çağın insanı için görünürlüğü ön plana alan bir düşünce biçiminin yerleşmesini sağlamıştır. Nitekim insanların benimsediği markalar, yiyecekler, içecekler veya kazanç sağlanan meslek dalları hâkim olan ideolojinin şekillendirmiş olduğu metalardır.
Kitle iletişim araçlarının bu duruma etkisi de büyüktür. Zira kitle iletişim araçları değiştikçe insanın dünyayı anlama, algılama ve yargılama biçimleri de değişir. İnsan, medya hipergerçekliğinden çok kolay etkilenen bir varlıktır. Bu etkiyi gündelik yaşamımızda yoğun bir şekilde görmekteyiz. Günümüzde çoğu insan Hollywood filmlerini izler, Amerikan sanatçılarının müziklerini dinlerler. O sene moda olan kıyafetleri giyip en çok reklamı yapılan ürünleri tüketirler. Bununla birlikte gezilmesi gereken yerleri, okumamız gereken kitapları hatta belki düşüncelerimizi bile medya şekillendirir. Bu noktada karşımıza yoğun bir Amerikan kültürü çıkmaktadır. Bunun nedeni ABD’nin ekonomik gücünü dışarıya kültürel ürünleri de ihraç ederek iyi kullanması, pazarlama hususunda ileride olması ve kültür endüstrisinin çok fazla gelişmiş olmasıdır.
HAMBURGER ETKİSİ
Buradan yola çıkarak hakim paradigma ve ABD kültürünün de etkisiyle toplumların artık tek tipleştiğini, tek bir hayat tarzının ve düşünce sisteminin benimsendiğini nihayetinde küresel bir kültürün oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu durum Ritzer’in ifadesiyle McDonaldlaşma’yı gündeme getirmektedir. George Ritzer, Weber’in rasyonalizasyon kuramından yola çıkarak McDonaldlaşma tezini ortaya çıkarmıştır. McDonaldlaşma, hızlı-yiyecek restoranı ilkelerinin, Amerikan toplumunun gitgide daha fazla kesimi üzerinde olduğu kadar dünyanın geri kalanında egemen olmaya başlamasına aracılık eden süreçtir.[1]
McDonaldlaşma süreci aslında günümüz insanının hız ve haz odaklı yaşamını anlatır. Bu süreç gereği modern insan farkında olmadan kendisine dayatılan bir sistem içerisinde zamana karşı yarışır. McDonaldlaşma sürecinin dört temel öğesi bu yarışı anlama noktasında bize yardımcı olur. Bunlar: Verimlilik, hesaplanabilirlik, ön görülebilirlik ve denetimdir. McDonaldlaşma süreci, verimlidir çünkü tüm toplumlara hitap eder. Bu öğe aynı zamanda küreselleşmenin etkili olduğu günümüz çağında hız odaklı yaşayan toplum için en verimli yiyeceğin fast-food olduğu bir kültürü ön plana çıkarır. Hesaplanabilirdir çünkü buradan çıkan ürünü dünyanın her yerinde aynı maliyete tüketebilirsiniz. Öngörülebilirdir çünkü ürün ve hizmetler her yerde aynı olacaktır. Popüler kültürün ortaya çıkardığı ürünün keyfiyetini veya maliyetini tüm tüketicileri bilir. Denetimlidir çünkü insanlar kontrol altına alınmaktadır. Her bir kişi insansız teknolojilerle yönlendirilir, nerede yemek yiyecekleri, sınırlı bir şekilde gelen menüler, onlara yardımcı olan çalışanlar her birinin görevi hız odaklı bir süreç içerisinde akar. Dolayısıyla bu öğelerin toplamından oluşan McDonaldlaşma, küresel insanın günümüzde geldiği ahvali göstermektedir.
Aslında insan fıtratı bahsedilen küresel sistemin dayatmalarını hemen kabul edecek şekilde dizayn edilmemiştir. Her insanın zevkleri birbirinden farklıdır. Fakat modern insanın kendi kültürü ile küresel kültürün arasında sıkışmasının bir sonucu olarak, medyanın da etkisiyle bilincimizdeki gerçeklik şekillendirilir ve insanın “tek tipi” sevme süreci başlamış olur. Bu durumda en itidalli yol, insanının kendi kültürünü muhafaza ederek kendisine dayatılan fikirleri eleştirel gözle değerlendirip karar vermesidir.
[1] Jale Karhan, “Fast-Food İmparatorluğunun Zihniyeti Rıtzer’in “McDonaldlaşma” Kavramı Üzerinden Okumak”.