Cumartesi, Mayıs 17, 2025

Dönen Dünyanın Değişmez Gerçeği

Kübranur Özbey

Paylaş

Kardeşlik deyince kalbimizi hemen bir sıcaklık kaplar. Bu sıcaklığın sebebi, üzüntümüzü ve sevincimizi paylaştığımız, bizi her daim elimizden tutup kaldıracak, arkamızı yaslayacak bir omuzun varlığı olmasının yanı sıra bakıldığında bizlere Allah’ı hatırlatmalarından da kaynaklanır. Kardeşlik, görünmeyen kuvvetli bir bağ ile birbirine bağlanmaktır. Bu bağın her ne kadar aynı anne ve babadan kan bağı ile oluştuğu düşünülse de biz Müslümanlar için kan bağından ziyade can bağının adıdır kardeşlik.

Şüphesiz kardeşlik dediğimizde aklımıza gelen ilk isim, bize her konuda örneklik teşkil eden Efendimizdir (Sallallahu Aleyhi ve Sellem). O’nun tek çocuk olarak dünyaya gelmesi, binlerce kardeşinin olmasına engel teşkil etmemiştir. O, hep kendinden önce ümmetini yani din kardeşlerini önemsemiştir.

KAN BAĞIYLA DEĞİL CAN BAĞIYLA KARDEŞLİK

Kardeşlik kavramı Arapça’da (uhuvvet) kelimesiyle, kardeş kelimesi de kelimesiyle ifade edilir. Bu kelimenin (ihvetün/kardeşler) şeklindeki çoğulu daha çok kan bağına dayalı kardeşleri, (ihvan/kardeşler) şeklindeki çoğulu ise kan bağı olsun veya olmasın aynı inanç ve idealleri paylaşmaktan dolayı aralarında manevî yakınlık bulunan kişileri ifade etmek için kullanılır.1 Kur’an-ı Kerim’de de birçok ayette müminlerin kardeş oldukları vurgusu yapılmıştır. Bunlardan bir tanesini örnek vermek gerekirse Allah Teâlâ, “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah’a itaatsizlikten sakının. Umulur ki merhamet olunursunuz.”2 buyurmuştur. Ayet-i Kerimeden anlaşılan kan bağı olsun olmasın tüm müminlerin kardeş olduğu gerçeğidir. Bizleri kan bağıyla olmasa da can bağı ile birbirimize bağlayan Allah Teâlâ’nın yeryüzündeki en büyük nimeti olan İslâm nimeti ile şereflenmemizden başka bir şey değildir.

Bu kardeşliğin tecellisi hayatımızın her alanında karşımıza çıkmaktadır. Herhangi bir mümin kardeşine eza verebilecek bir sorunu ortadan kaldırmaya çalışan birinde, kardeşinin acısını kendi acısı gibi dertlenen bir kimsede, yediği yemeği önce kardeşiyle paylaşan birinde yahut verecek hiçbir şeyi olmasa dahi duasında kardeşine yer veren müminde ve daha nicesinde…

ASR-I SAADETTE KARDEŞLİK

İman bağıyla kardeşliğin en güzel örneğini şüphesiz Asr-ı Saadette görmekteyiz. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)ve ashabı, müşriklerin yapmış oldukları eziyetler üzerine yanlarında hiçbir şeyleri yokken hicret ettikleri Medine’ye varmışlardı. Efendimiz, Muhacir ve Ensar’dan doksan sahabi arasında ikişer ikişer kardeşlik akdi ilan etmiş, Ensar ise hiç tereddüt etmeden evlerini, işlerini hatta mallarının yarısını din kardeşleriyle paylaşmıştı.

Huzeyfetu’l Adevî (Radiyallahu Anh) Ashab-ı Kiramın sergilemiş olduğu bir diğer kardeşlik örneğini şöyle anlatır: “Yermük Muharebesi’ndeydik. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar, düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermeye başlamışlardı. Bu arada ben de binbir güçlükle kendimi toparlayarak amcamın oğlunu aramaya başladım. Son anlarını yaşayan yaralıların arasında biraz dolaştıktan sonra nihayet aradığımı buldum. Fakat ne çare, bir kan gölü içinde yatan amcamın oğlu, göz işaretleriyle dahi zor konuşabiliyordu. Hemen yanına vardım, daha evvel hazırladığım su kırbasını göstererek, ‘Su ister misin?’ dedim. Amcamın oğlu belli ki su istiyordu çünkü dudakları hararetten âdeta kavrulmuştu. Fakat cevap verecek mecali yoktu. Göz işareti ile de muzdarip hâlini ima eder gibiydi. Ben kırbanın ağzını açtım, suyu kendisine doğru uzatırken biraz ötedeki yaralıların arasından bir ‘Âh!’ sesi duyuldu. Amcamın oğlu, bu feryadı duyar duymaz kendisinden vazgeçerek kaş ve göz işaretiyle suyu hemen ona götürmemi istedi. Kızgın kumların üzerinde yatan şehitlerin aralarından koşa koşa ona yetiştim. Baktım ki o, kanlar içerisindeki Hişam b. As imiş. Ona, ‘Su ister misin?’ diye sordum. O da göz işaretiyle ‘Evet!’ dedi. Tam suyu içeceği esnada bir başka yaralının ‘Âh, âh!’ diye inlediği duyuldu. Hişam, suyu ona götürmemi işaret etti. Onun yanına vardığımda şehid olmuştu. Derhal Hişam’ın yanına geri döndüm, kırbayı uzatırken bir de ne göreyim; o da şehid olmuş! Bari amcamın oğluna yetişeyim dedim. Koşa koşa ona gittim. Ne çare ki o da ateş gibi kumların üzerinde kavrula kavrula ruhunu teslim etmişti. Elimdeki kırba dolu olarak üç şehidin ortasında kaldı.”3

SEVMEDE, MERHAMET VE ŞEFKAT GÖSTERMEDE KARDEŞLİK

Kardeşliğin önemi en veciz şekilde şu Hadis-i Şerifte ifade buyurulmuştur. Numan İbni Beşir’den (Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Müminler birbirlerini sevmede, merhamet ve şefkat göstermede tek bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”4

Hadis-i Şerifte, Peygamberimizin müminleri bir vücuda benzetmesi dikkatlerimizi çekmektedir. Vücudumuz bir çarkın dişleri gibi uyum ve ahenk içerisinde çalışır. Bu çarklardan birinin durması diğer çarkların düzgün çalışmasını engelleyerek onların önce yavaşlamasına sonra ise durmasına yol açar. İnsan vücudu da tıpkı böyledir. Örneğin, başımıza aldığımız sert bir darbede hissettiğimiz ağrı sadece o bölgeyi değil, görmeyi, işitmeyi el ve ayaklarımızı kullanabilme yetimizi de etkiler. İşte bu nedenle vücutta yer alan diğer organlar bu durumda tek bir mekanizma gibi hareket ederek vücudu eski işleyişine tekrar döndürmek için çalışırlar. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir benzetmede bulunarak üç hususa dikkatlerimizi çekmiştir: Sevmek, merhamet etmek ve şefkat göstermek.

Bir başka Hadis-i Şerifinde, “Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.”5 buyurarak birbirimizi sevmenin ne denli önemli olduğunu belirtmiştir. İmanımızın bir gereği olarak bizleri birbirine bağlayan bu önemli duygunun neticesi olarak kalblerimizde kardeşlerimize karşı merhamet ve şefkat duyguları yeşermelidir.

Bugün Müslüman coğrafyalarda yaşanan sıkıntıları durdurmak için elimizden geleni yapmalı, bu bilinç sayesinde kardeşlerimize yapacağımız en ufak yardımı dahi küçük görmemeliyiz. Onların sevinçlerini kendi sevincimiz, acı ve kederlerini de kendi acımız gibi en derinden hissetmeliyiz.

1 İbni Manzûr, Ebu’l Fadl Muhammed b. Mükerrem, Lisanu’l Arab, Beyrut, I, 40-42 (e-h-v md.)

2 Hucurat Suresi, 10

3 Hâkim, Müstedrek, III, 270

4 Buharî, “Edeb”, 27; Müslim, “Birr ve Sıla”, 66; İbni Hanbel, Müsned, IV, 271

5 Müslim, “İman”, 93-94; Tirmizî, “Et’ime”, 45; İbni Mâce, “Mukaddime”, 9

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir