Divan edebiyatı, geniş bir coğrafya ve zengin bir kültür birikiminin sonucunu yansıtan bir gelenektir. Bu gelenek kaynağını Türk-İslâm medeniyetinin dinî, tasavvufî, kültürel değerlerinden aldığı için canlılığını korumuştur. Burada divan şairinin aldığı tavır da önem arz etmektedir. Andrews’in dediği gibi: “Gerçek hayatla hiçbir ilgisi olmamak şöyle dursun, çok büyük bir ihtimalle, kendini üreten kültürün ve toplumun hayatıyla her türlü alışverişi gerçekleştirmesi”1 bu etkinin önemli bir nedenidir.
Divan şiirinin bir ayağı gerçek hayatta diğer ayağı ise fikir ve hayal âlemindedir. Şair, hayalini ve duygularını söyleyebilmek için onlarla ilgili örnekleri gerçek hayattan verir. Bu örnekleri incelediğimizde Divan şairinin içinde yaşadığı toplumun bir bireyi olarak kendi toplumunun kültürü, yaşama biçimi, alışkanlıkları, inanç ve âdetleriyle yetişmiş olduğunu2 ve geçmişimizin ne kadar zengin bir kaynakla yoğrulmuş olduğunu görme imkânına da sahip oluyoruz. Bir toplumun edebiyat ve sanat eserlerinde o toplumu şekillendiren kültür ögelerinin bulunması kaçınılmaz bir gerçektir. Sosyal hayatın bir parçası olarak ramazan geleneği de bu kültür ögelerinden biridir şüphesiz. Ramazan ve onun bağ[1]lamında oruç, Divan şiirindeki o güzel yerini korumuştur.
Ruhlarımızın bütün karanlık düşünce ve amellerden arınmasına vesile olacak bu güzel ay için hazırlıklar günler öncesinde başlar. Sadece vücuda tutturulmaz oruç, nefsin de heveslerine gem vurmak gerekir. Bu sebeple her nereye bakarsa güzel görür, her neyi işitirse güzel duyar istese de istemese de. Günü oruçlu geçirmenin verdiği huzur yerini iftara kavuşmanın sevincine bırakırken her geçen günle beraber bu huzur atmosferinden ayrılmanın hüznü de yavaş yavaş gönlü kaplar. Sultan “Hoş geldin şehr-i Ramazan” edasıyla sevinçle karşılanırken “Elveda ey şehr-i gufran” nidalarıyla yerini hüzne bırakır âdeta.
Önce ruhlarda başlayan sonra mekâna sirayet eden bu hazırlıklardan Divan şiiri de nasiplenmiştir. Ramazan dinî bir mevzu olarak işlenmesinin yanı sıra edebî ve sosyal yönüyle de işlenmiş, divan şiirinde müstesna yerini korumuştur.
Ramazaniye, Ramazan münasebetiyle nesîbinde bu konunun işlendiği kasidelere verilen addır. Ramazan’a hazırlık, Ramazan’ın gelişi; hilalin görünmesiyle Ramazan’ın başlaması, ilk teravih namazının kılınışı, camilerin ve minarelerin süslenmesi, sahura kalkış, Ramazan boyunca şeytanın hapsolması, içki içenlerin içkiyi terk etmeleri, meyhanelerin boşalması, iftar heyecanı, tiryakilerin iftarda duhan istekleri vs. söz konusu edilir.3 Bundan başka edebiyat, kültür ve sosyal tarihimiz açısından Ramazanla ilgili asıl önemli eserler, Ramazan ilâhileri, Ramazan manileridir.4 Ramazaniyeler, edebiyatımızda 17. yüzyıldan sonra yazılmaya başlanır. Fakat Ramazaniye örneklerinin büyük bir kısmı 18. yüzyıla aittir. Enderunlu Fazıl, Sabit, Nedim, Koca Ragıp Paşa, Şeyh Galip ve Enderunlu Vâsıf bu türün örneğini veren Divan şairlerimizdir.
Ramazan hilalinin görülmesi orucu müjdeleyen bir işarettir. Eski zamanlarda şimdiki teknoloji olmadığı için, Ramazan’ın gelişi ancak hilalin görünmesiyle anlaşılırdı. Bu sebeple, Ramazan’ın bir gün evvel mi yoksa sonra mı başlayacağı hususundaki şüpheye konu olan günden yevm-i şek olarak söz edilir.5
“Başkaldırmadılar öğleye dek uyhudan
Yevm-i şek zevkına hazırlanan ahbâb-ı kirâm”6 (Nedim)
Divan şairi, şiirinde Ramazan’ı kuru bir malzeme olarak görmez. Şiiri okurken karşımızda öğüt veren bir büyük vardır âdeta:
“Kıl terâvihi safâlar bulagör
Et tesâbihi vefâlar bulagör
Zikr ü tâat nuru ile dolagör
Hamdülillah geldi mâh-ı Ramazan” (Bursalı İbrahim Hakkı)
Nabi oruç tutması için oğluna verdiği nasihatle karşımıza çıkarken 13. yüzyıl şairi Yunus Emre’yi de bu cihetle görüyoruz:
“Ey behîm meyve-i bag-ı pederi
Sadef-i bahr-i hayâtun güheri7
Bî- maraz tâ ola cismünde tüvân
Eyleme fevt-i syâm-ı ramazân8
Savm bir mâide-i rahmetdür
Nurdan sâime bir hil’atdür”9 (Nabi)
“Benden öğüt ister isen ey divirem bildiğimden
Budur Çalab’ın buyruğu, tutun oruç kılın namazı” (Yunus Emre)
Ramazan bereket ve bolluk ayıdır. Divan şairi de bunu vesile bilerek şiirinde bundan istifade eder:
“Dedim artırdı gamın hânını hicrin gecesi
Dedi nimet çoğ olur çünki şeb-i rûze gele”10 (Ahmet Paşa)
Ramazan’ın gelişinin bereket ve bolluğu çarşılara da yansır. Esnaf, oruçlu olanlar için vazgeçilmez bir yiyecek olan tatlı ve şekerleriyle bir panayır kurar âdeta çarşılarda:
“Donanıp al akîdeyle şekker tablaları
Etti her kûşe-i İstanbul’u sûk-ı mercan”
“Can verir râhat-ı hulkūma esîr-i helvâ
Gelse efsürdegî-i savm ile hulkūmuna can” (Sabit)
Yeniçerilere verilen bahşişi de Ramazan manilerinden öğreniyoruz:
“Bu gece on altı sayı
Gidiyor ramazan ayı
Yeniçeri padişahtan
Aldı bugün baklavayı”
Ramazan coşkusu etrafı o kadar kaplar ki, onun gelişinin sevinciyle sarhoşlar bile içki şişelerini abdest kabı olarak kullanırlar:
“Dehen ü destini meyhâre yudu sahbâdan
Kûze-i bâdeyi ibrîk-i vuzû etti heman” (Sabit)
Çok değerlidir ramazan, hoş tutulması, değerinin gösterilmesi gerekir. Öyle ki bu ayda cennet kapısı açılır:
“Gönderdi Hüdâ çün bize mihman Ramazan’ı
Hoş tutmağa niyyet edelim biz dahı anı” (Zâti)
“Ramazan ayı gerek acıla cennet kapısı
Ne reva kim ola mey-hâne kapısı baglu” (Fuzuli)
Mahyalar Ramazan’ın olmazsa olmazıdır âdeta. Oruç tutmanın verdiği huzuru yaşayanlar için sokakların mahyalarla aydınlanması âdeta gönülleri de şenlendirmektedir:
“Ramazan erdi yine her gece yanar kandîl
Ehl-i İslâma salar şu’le ser-â ser kandîl
Yeri gökten nice fark ede gece ehl-i nazâr
Sahn-ı arz üzre ki olmuş durur ahzer-i kandîl” Ahmet (Bahtî)
Bu kadar önemsenerek ve içselleştirilerek divan şiirimizdeki müstesna yerini korumayı başaran Ramazan’ın, gönüllerimizdeki tazeliğini koruduğu gibi şiirimizdeki değerini de kaybetmemesi en büyük temennimizdir:
“Günümüz gün gibi bin türlü zevâi ile geçer
Kadrimizi bilmediler niteki mâh-ı ramazân”11 (Yahya Bey)
1 Walter Andrews, Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı, (Çeviren Tansel Güney), s. 32, İletişim Yayınları, İstanbul 2000
2 Dilek Batislam, “15.yüzyıl Divan Şiirinde Halk Kültürü”
3 Dr. Yaşar Aydemir, “Türk Edebiyatında Kaside”, Bilig dergisi, Sayı 22:133-168
4 Âmil Çelebioğlu, “Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları”, Sayı 692
5 Hulusi Eren, “Sosyal Hayata Bakan Yönüyle Nedim’in Ramazaniyyesi Üzerine Bir İnceleme, Hikmet”, Akademik Edebiyat Dergisi (Journal of Academic Literature) Yıl 5, Sayı 10, Bahar 2019
6 Kendilerinin Allah dostu olduğunu söyleyenler şüpheli gün diyerek öğlene kadar uykudan uyanmadılar.
7 Ey babalık bağının seçkin meyvesi ey hayat denizindeki sadefin incisi olan oğul!
8 Hasta olmadıktan ve vücudun halsiz kalmadıktan sonra Ramazan orucunu sakın geçirme.
9 Oruç bir rahmet sofrasıdır, oruçlu içinse nurdan bir elbisedir.
10 Sevgiliye ayrılığının keder sofrasını arttırdığını söyleyince, sevgili bunda şaşılacak ne var ki oruç ayı gelince nimet çok olur dedi.
11 Günümüz (gündüzümüz) bin türlü kötülükle geçerken, tıpkı Ramazan ayı gibi bizim de kadrimizi bilmediler.