Bir çukura düştüğünüzü hayal edin. Derince bir çukur. Karanlık… Yukarda biraz ışık var ama ulaşamıyorsunuz. Beni kurtarın diye bağırıyorsunuz ama sizi kurtarmaya gelen kimse yok. Tanıdıklarınızdan, sevdiklerinizden gelenler oluyor ama sizi kurtarmak için yeterli ekipmanları yok. Bekliyorsunuz belki bir gün çıkarım diye. İki gün geçiyor, üç gün geçiyor… Sonra yavaş yavaş umudunuzu kaybetmeye başlıyorsunuz.
Düşülen çukur daha sığ olduğunda kendi başımıza çabalayarak ya da ufak bir yardımla çıkabiliriz. Ama derin bir çukurdan kurtulmamız için uzman bir ekibin gelmesi gerekecektir. Latince depressio “Çukur” kelimesinden türeyen depresyon; insanın ruhsal olarak çökmesi, hayattan zevk alamaması, derin bir hüzün, çaresizlik, boşluk ve yılgınlık içinde olması hâlidir. Depresyonun şiddeti çok ağır olabileceği gibi hafif olanları da vardır. Tedaviler de “Çukurun” özelliklerine göre çeşitlenmektedir.
DEPRESYONUN TÜRLERİ
“Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı”, namı değer DSM, tedaviyi kolaylaştırmak ve profesyoneller arasında bir dil birliği sağlamak için oluşturulmuş, psikolojik problemleri tanımlayan bir el kitabıdır. DSM bir insana psikolojik rahatsızlık tanısı koyabilmek için rahatsızlığın bireyin iş/eğitim, sosyal veya kişisel işlevselliğini bozuyor olması şartını koyuyor. Güncel olan DSM-5’te depresyonun alt tipleri şu şekildedir:
1- Majör Depresif Bozukluk
2- Distimi (Kronik Depresif Bozukluk)
3- Kaygılı Depresyon Bozukluğu
4- Premenstural (Adet Öncesi) Depresif Bozukluk
5- Yıkıcı Duygudurum Düzensizlik Bozukluğu
Majör depresif bozukluğa sahip olan kişiler genelde çok mutsuz olduklarını ve hiçbir şeyden zevk almadıklarını söylerler. Normale göre çok fazla ya da çok az yerler buna bağlı olarak çok fazla kilo kaybı ya da kilo alımı görülebilir. Davranışları çok yavaşlamıştır ya da yerlerinde duramazlar. Enerjileri çok düşüktür. Değersizlik veya suçluluk duyguları çok yoğundur. Dikkatlerini toparlamakta, düşünmekte, karar vermekte çok zorlanırlar. Zihinleri ölüm ve intihar düşünceleriyle doludur. DSM-5’e göre bu belirtilerden 5 tanesini 2 haftadır yaşamakta olan bireylere Majör Depresif Bozukluk tanısı verilir1. Majör depresif bozukluğu toplumda %7 oranında görülen oldukça yaygın bir durum olması2 sebebiyle ayrıntılı olarak ele almak ihtiyacını doğuruyor. Diğer tanılara da hızlıca bir göz atacak olursak:
Distimi, yoğun değersizlik ve suçluluk duyguları hariç diğer semptomların düşük dozda görüldüğü ve en az iki yıl olmak üzere daha uzun sürelerde de görülebilen tablodur (Genellikle ömür boyu yaşanır).
Kaygılı Depresyon Bozukluğu çeken bireyler, depresif belirtilere ek kaygı, gerginlik, huzursuzluk, endişe veya korku gibi belirtileri bir arada yaşarlar.
Premenstural Depresif Bozukluk hanımların regl olmadan birkaç gün önce depresyon ve kaygı belirtileri yaşadıkları tablodur. Bu dönemde konsantrasyonda zorluk, ilgi kaybı, yorgunluk, kontrolden çıkmış gibi hissetme, iştah ve uykuda değişimler olabilir. Genelde regl başladıktan birkaç gün sonra normale döner.
Yıkıcı Duygudurum Düzensizlik Bozukluğu ise çocuklarda görülen bir bozukluktur. Çocuklarda yaşlarına uygun olmayan ağır öfke nöbetleri, saldırganlıklar görülür. Öfke patlamaları ya da saldırganlıkları olmadığı dönemlerde ise genelde öfkeli, huysuz ve üzgün görünürler.3
PEKİ, İNSANLAR NEDEN DEPRESYONA GİRER?
Diğer pek çok psikolojik rahatsızlık gibi depresyonun da tek bir sebebi yoktur. Birçok risk faktörü depresyonun gelişmesinde rol oynayabilir. Örneğin kalıtsal yatkınlık bunlardan bir tanesidir. Eğer ailede depresyon öyküsü varsa çocuklarda da depresyon görülme olasılığı artar. Aynı zamanda beyinde serotonin, adrenalin, nöradrenalin, dopamin gibi bazı nörotransmiterlerdeki farklılaşmalar ya da hormon değişimleri gibi nöro-biyolojik nedenler de depresyonun oluşumunda rol oynar. Hipotiroidi, diyabet, kalp ve böbrek yetmezlikleri, kansızlık, bağışıklık sistemi rahatsızlıkları, astım, menopoz ve doğum sonrası hormonal değişiklikler depresyonu tetikleyebilecek bedensel rahatsızlıklardandır. Kişilik özellikleri açısından bakıldığında ise bağımlı, obsesif (Takıntılı), içe dönük, kendine güveni az, girişken olmayan, kaygılı, karamsar kişilik özellikleri olan insanlarda da depresyon görülme olasılığının daha yüksek olduğu biliniyor4 .
Bununla birlikte stresli yaşam olayları, süreğen bir tıbbi ya da psikiyatrik hastalığın olması da depresyonun ortaya çıkmasında ve sürmesinde etkili olduğu biliniyor . Çocukluk çağı travmaları, çocuklukta çeşitli sebeplerle anne ve babayla yeterince etkileşimde bulunamama, iletişimi zayıflatması yönüyle sosyal medya bağımlılığı, uyku düzeninin bozulması “Gece yaşayıp gündüz uyuma” alışkanlıkları,5 çevremizde bize destek olacak insanların olmaması ya da olmadığını düşünmemiz6 de depresyona neden olabilecek çevresel etmenlerden bazıları. Yaşamın anlamını yitirmesi, uğruna yaşanacak bir değer bulamamak da günümüzde depresyon için oldukça büyük bir risk faktörü7 olarak karşımıza çıkıyor.
Ayrıca risk etmenleri kadar depresyondan koruyucu etmenler de var. Zeki olmak, engellenmeye toleransın yüksek olması (İstemediğimiz bir şey başımıza geldiğinde buna dayanabiliyor olmak diyebiliriz kısaca), değerli, yeterli, sevilebilir olduğumuza inanma, sosyal çevremizin geniş olması gibi etkenlerin8 depresyon geliştirme riskine karşı koruyucu olduğu yapılan araştırmalarda tespit edilmiş.
D – E – M
Depresyon türüne, şiddetine, süresine göre farklı şekillerde tedavi edilebilen bir rahatsızlık. Antidepresan ilaçlar, elektroşok tedavisi (Çok ağır hastalarda) ve psikoterapi sıklıkla kullanılanlar arasında. Depresyon tedavisinde ilk akla gelen antidepresanlar olsa da büyük katılımcı sayılarıyla yapılan araştırmalarda psikoterapi yöntemlerinin de en az ilaçlar kadar etkili olduğu kanıtlandı.9 Bu yöntemlerden biri de “Davranışsal Etkinleştirme Modeli (DEM).”
Modeli daha iyi anlayabilmek için öncesinde yapmaktan hoşlandığınız beş şeyi düşünmenizi istiyorum. Eğer bu beş etkinlik yarın kesilse ne olurdu, kendinizi nasıl hissederdiniz?
DEM’e göre depresyon kişinin önceden yapmaktan hoşlandığı, onun için anlamlı olan şeyleri yapamaz hâle gelmesine yol açıyor. Hâl böyle olunca boşluk ve anlamsızlık duyguları bir döngü hâlinde bireyi içine çekmeye başlıyor. Kişiler bu durumla baş etmek için genelde çok fazla uyku ya da film izleme gibi faaliyetlere yöneliyorlar. Ancak bu sefer de yoğun bir pişmanlık duygusu baş gösteriyor. DEM’de kısaca amaç bu döngüyü kırmak, bireyi yeniden onun için anlamlı olan yaptığında iyi hissettiği aktiviteleri yapmaya teşvik ederek bireyin zaman içinde bir şeyler yapabilirliğine olan inancını yeniden kazanmasını ve daha iyi hissetmesini sağlamak.
DAVRANIŞSAL ETKİNLEŞTİRME MODELİ’NİN İKİ TEMEL ÖĞESİ:
- Kendini İzleme
Kendini izleme sürecinde temel hedef davranışsal etkinlik düzeyinin anlaşılması ve depresyonun artmasına sebep olan davranışların neler olduğunun tespit edilmesidir. Örneğin geç yatmak, beslenmeye dikkat etmemek, çok fazla kafein tüketmek, sürekli ekran başında olmak gibi. Bunun için bir hafta boyunca gün içinde neler yapıldığının, bunları yaparken ne kadar başarılı (B), istekli (İ) ve keyifli (K) hissedildiğinin not edilmesi isteniyor.
- Etkinlik Planlaması
Bu aşamada ise bazı davranışsal hedefler planlanıyor ve hafta içinde bu hedeflere ulaşılmaya çalışılıyor. Ancak depresif dönemde harekete geçmek oldukça zor olduğu için yavaş yavaş, kolaydan zora doğru ilerlemeye dikkat etmek çok önemli. Aksi takdirde hayal kırıklığı ve suçluluk duygularının artması söz konusu olabilir. Hedeflere ulaşmayı kolaylaştıracak bazı ipuçları şu şekildedir:
- Küçük ama ulaşılabilir hedeflere odaklanmak.
- En ufak aktiviteyi bile yazmak.
- Planladığımız hedeflere ulaşmak için sosyal destek almak. Örneğin bir arkadaşımızdan plana uyup uymadığımızı bizi arayarak ya da mesajla takip etmesini isteyebiliriz.
- Depresyonun bir anda geçmeyeceğinin iyileşmenin zaman içinde olacağının farkında olmak.
DEPRESYON SANCISI YENİ BİR DOĞUMUN HABERCİSİ OLABİLİR Mİ?
Depresyon bir bakıma yaşamaktan vazgeçmektir. Her şeyin anlamsız, boş, geçici olduğunu görmek kabul edelim ki sancılı bir süreçtir. Ama bu süreç bir doğuma dönüşemez mi? Mustafa Merter, “Nefs Psikolojisi” kitabında depresyonun temel varoluş ümidinin kaybedilmesi neticesinde ortaya çıktığını ve eğer aşkınlık ile ilişki yaşanabilirse insanın hapis kaldığı varoluş konumundan çıkıp temel ümit ve temel güven hâllerine geçebileceğini belirtir. Aşkınlık ile ilişkinin yaşanmasının da büyük dinlerin insanlara tebliğ ettiği temel ahlaki prensiplerden geçtiğini ifade eder.
Depresif kişi için her şey anlamsızlaşır, aşkınlıkla yaşanan ilişki anlamın yeniden bulunmasıdır. Ya da farklı “Bir” anlamın. Depresyonun bu hâli için Rasjid Skinner12 şöyle söyler: “Üç tip depresyon vardır. Bir doktor tarafından tedavi edilmesi gereken biyolojik depresyon, yaşanılan bir travmadan kaynaklı depresyon ve aslında bir tövbe hâli olan depresyon. Ama ona depresyon demek doğru olmaz o bir altın tozu ve inanılmaz derecede değerli.” Depresyonun bir alarm hâli olduğundan ve bize “Bir şeyler yolunda gitmiyor. Hayatınla ilgili bir şeyleri değiştir!” dediğinden bahseder Kemal Sayar da.13 Velhasıl belki de depresyon “Bir” şeyi hatırlatmak için çalmıştır kapımızı. Belki de gecenin en karanlık ama gündüze en yakın olan kısmıdır kim bilir. “Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.” 14
NETİCE-İ KELAM
Depresyon çukuru her ne kadar derin olsa da oradan çıkmak, yani tedavi olmak mümkün. Ama daha ziyade önemli olan bu çukura düşmemek. Çukurun temel özellikleri “Boşluk” ve “Karanlık”- tır. Bu sebeple boşta kalmamaya “Bir işi bitirince diğerine koyulmaya”15 gayret göstermek gerek. Bilmek, karanlığı aydınlatacak bir ışık olabilir; ne yaşadığımızla ya da ne yaşayabileceğimizle ilgili belirsizliği azaltıp kontrol hissimizi artıracaktır. Ve en önemlisi inanan insanlar olarak bizi bu karanlıktan kurtarabilecek, kurtarması için diğer insanları yardımımıza gönderebilecek olana, Allah’a yönelmek. Yunus (Aleyhisselam) misali çabaya ve duaya sarılmak. Onu da karanlıktan kurtaran Allah değil miydi?
“Bunun üzerine O’nun duâsını kabûl ettik ve O’nu kederden kurtardık. İşte Biz, mü’minleri böyle kurtarırız.”16
1 “Abnormal Psychology.” Kring, Johnson, Davison, Neale (2007)
2 “DSM-5’i Kolaylaştıran Klinisyenler İçin Tanı Rehberi” James Morrison (2019)
3 A.g.e
4 “Depresyonda hazırlayıcı, ortaya çıkarıcı ve koruyucu etkenler” Süheyla Ünal & Erkan Özcan (2000)
5 “Nefs Psikolojisi ve Rüyaların Dili” Mustafa Merter (2014)
6 “Depresyonda hazırlayıcı, ortaya çıkarıcı ve koruyucu etkenler” Süheyla Ünal & Erkan Özcan (2000)
7 “İnsanın Anlam Arayışı”. Victor Frankl (2009)
8 “Depresyonda hazırlayıcı, ortaya çıkarıcı ve koruyucu etkenler” Süheyla Ünal, Erkan Özcan (2000)
9 “Behavioral Activation Treatments for Depression” Leanne Quigley, Keith S. Dobson (2017) https://www.sciencedirect.com/topics/ psychology/behavioral-activation
10 http://www.bilisseldavranisci.org/images/stories/formlar/bik_gunlugu.pdf sitesinden fikir alınarak hazırlanmıştır.
11 https://www.therapistaid.com/therapy-worksheets/2
12 https://www.islamicpsychology.org/iaip-conference
13 “İnsanlık Hali/ Depresyon” https://youtu.be/-Cxuw_nEKc4?list=PL1bHlMd6MKCfP9On0xdEcrR4XijoXqkLT&t=3950
14 Bakara Suresi, 257
15 İnşirah Suresi, 7
16 Enbiya Suresi, 88