Uzun zaman önce dünya, cesaret tarafından bilenmişliğe karşı zalimlikle dövülmüş demirlerin savaşına tanık oluyordu. Eski Ahit’in mitolojik savaşı olan David ve Golyat mücadelesi, bugünkü İsrail-Filistin mücadelesinin İsrailliler açısından temel dayanağıdır. Bu mitolojik hikâye Yahudiler vasıtasıyla içinde bulundukları toplumlara da yerleşmiştir. Özellikle Avrupa bölgesinde yaşayan Yahudiler sayesinde İngilizceye “David can be Goliath.” ifadesi kazandırılmıştır. Bu cümle kalıbı ile müsabakalarda güçsüz olanların güçlü olanları yenebileceğini ve her zaman favori olanların kazanamayacağını kanıtlamak istemişlerdir.
ESKİ AHİT
Bu efsanevi hadise Filistin’de yaşanmaktadır. Hikâye aynı atadan gelen İsrailoğulları ve Filistinliler arasında Bele vadisinde gerçekleşen klasik bir antik dünya savaşı olarak ilerliyordu. Filistinliler bu gergin bekleyişi bitirmek için en iyi adamlarından Golyat’ı seçip, vadiye gönderdiler. Dev savaşçı, vadiye inince haykırdı; “Kendinize bir adam seçin ve aşağıya bana gönderin. Eğer dövüşü kazanıp beni devirirseniz, biz sizin köleniz olacağız, ama eğer ben kazanır ve onu devirirsem, siz bizim kölemiz olacak ve bize kulluk edeceksiniz.” Golyat bir ağır piyade askeriydi, yani kadim ordularda bulunan üç tür savaşçı grubu arasında zırh giyen ve kılıç kalkan taşıyan yaya askerlerdendi. İsrailoğullarından da karşısına kendi gibi zırhlı bir asker çıkartmasını bekliyordu. Savaş alanındaki abilerine ekmek getirmek için gelen çoban bir çocuk, devin karşısına çıkmak için gönüllü oldu. Dev Golyat öyle uzun boyluydu ki denge kurmak onun için aslında oldukça zordu. Hareketleri normal bir insanınkine göre çok yavaş ve ağırdı. Dev, vadiden inen Davud’un onunla savaşmak için gelmesini hiç kale almamış, onunla alay etmişti. Davud vadiden aşağıya hızla inerken aynı anda da sapanına davrandı, Golyat’ın alnına isabet aldı ve atışını yaptı. Dev Golyat vurulmuş ve tüm bedeni büyük bir gürültüyle yere serilmişti. İsrailoğulları bu savaşı kazanmıştı. Bugün İsrail tarihi bu hikâyeyle çocuklara, “Davud gibi inançlı olursanız, Golyat gibi devleri yenebilirsiniz.” mesajını iletmektedir.
TALUT VE CALUT
İsrail tarihinin dayandırıldığı bu mitolojik hikâye aslında yabancısı olduğumuz bir olay değildir. Bu hayret verici hadise esasen Kur’ân-ı Kerîm’de bize şöyle anlatılır. İsrailoğulları, Calut (Golyat) ve askerlerine karşı çıktıklarında şöyle dediler: “Rabbimiz üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam tut ve o kâfir millete karşı bize yardım et.” (Bakara Suresi 250-251) Derken Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar ve Davud (Aleyhisselam) Calut’u öldürdü. Davud (Aleyhisselam) bu vakıadan sonra peygamber ve İsrailoğullarının kralı olmuştur. Peki, Davud (Aleyhisselam) bu üç metrelik devi nasıl da çakıl taşı ile öldürebildi? Zahirde onları güçlü kılan her bir özellikleri, aynı zamanda zayıflıklarının da kaynağıydı. Batını göremeyen herkes güçsüz olanın kaybetmesini bekler ve bu bekleyiş her zaman tekrar eder. Davud (Aleyhisselam) devle yarışırken sabretti ve ayaklarını sağlam tuttu. Dezavantajlarının onu ümitsizliğe ve çaresizliğe düşürmesine izin vermedi. Devler kimi zaman ordular, savaşçılar, engeller, yaşanan talihsizlikler, baskılar gibi birçok şekilde karşımıza çıkabilirler. Bir deve karşı muharebe anında sormak gereken ilk soru, “Benim güçlü yanım ne?” olmalıdır. Davud (Aleyhisselam), çobanlık yaparken koyunlara saldıran ayı ve aslanı sapan kullanmadaki ustalığı ile alt etmiştir. Kendisi hafifliği ile gelen hızına ve sapan atmaktaki ustalığına odaklandı. Allah Teâlâ’nın ona verdiklerini ölçüp tarttı. Vadiden aşağı hızla Calut’a (Golyat) doğru koşarken kazandığı ivmenin farkındaydı. Davud’u (Aleyhisselam) zafere götüren şey, gücünü ortaya koymaktan ve tevekkül edip zaferi Allah’tan istemekten korkmayışı oldu.
Şimdi düşünelim, bugün bir ağır piyade askerine doğru elinde sapanla koşan bir çocuk… Aslında, hayal etmeye gerek yok, çünkü biz o çocukları Filistin’den gelen haberler sayesinde hemen hemen her gün görüyoruz. 1948 yılından bu yana Filistinli Davudlar bu kez İsrailli Golyatlar’a sapanla taş fırlatıyorlar. Üç bin yıl sonra bugün yine Davudlar devlere doğru koşuyorlar. Savaşın adı değişebilir; İntifada, Kudüs Kılıcı, Aksa Tufanı. Ama hakikatin sapanı öyle bir ivme kazanır ki, batıla doğru koşarken hedefini vurması ayette sabit olduğu şekilde kaçınılmazdır.
Peki, bizler hakkın mı yoksa batılın mı yanındayız? Nasıl, bilebiliriz? Bugün İslam mücahitleri binlerce şehit verirken bizler devin karşısına çıkmaya cesaret edemeyen İsrailoğulları gibiyiz. Üstelik Allah’ın (Celle Celaluh) ayetiyle Davud’un (Aleyhisselam) kazanacağını bildirmesine rağmen. Bu savaşın karşısında, taş toplamayı küçümseyen kimseler, batıl ile birlikte zail olmaya mahkûmdur. Hakikatin yanında yer almak isteyen herkes Davud’un (Aleyhisselam) sırtındaki gömlek, ayağındaki pabuç, elindeki taş ya da sapan olmak için gayret etmesi gerektiğini bilmelidir.