Salı, Eylül 30, 2025

Çağın Zulmüne İzzet Nişanesi

Rumeysa Kette
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi-İslami İlimler

Paylaş

İslam dini Peygamberimizden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sonra yakın zamana kadar hiçbir zaman lidersiz kalmamış, Peygamberin mirasını yüklenen mücahit zatlar hep var olmuştu. Hilafet ve şeyhülislamlık makamları bu durumun en bariz timsaliydi. Şeyhülislam, İslam adına söz söyleyen, Peygamberin mirasına sahip çıkan ve dini işlerde padişahı bile denetleme hakkına sahip kişiydi. Fatih Sultan Mehmet’in tesis ettiği bu makam, Osmanlı Devleti yıkılana kadar varlığını sürdürmeye devam etmişti. Makamının gereğini hakkıyla yerine getiren bir isim de bu yüce devletin son Şeyhülislamı olan Mustafa Sabri Efendi idi.

BASİRET SAHİBİ BİR ZAT

Mustafa Sabri Efendi, 1869 yılında Tokat’ta doğmuş ve ilim tahsiline babasının dizinin dibinde başlamıştı. Hafızlık yapmış ve memleketindeki birçok hocadan icazet alarak 11 yaşında Kayseri’de ilim tahsiline devam etmişti. Babası her ne kadar onu yanından ayırmak istemese de annesinin Kur’an’a ve ilme olan sevgisi onun yolunu açmıştı. Hocası Ahmed Âsım Efendi’nin kızı Ulviye Hanım’la evlenip genç yaşta İstanbul’a giderek Fatih Camii’ndeki ders halkalarına katılmış, birkaç sene içinde 22 yaşındayken Fatih Camii müderrisliğine tayin edilmişti. Bu müderrislik makamına genelde kırklı yaşlarda erişilirken Mustafa Sabri Efendi’nin zekâsı ve gayreti onu öne çıkarmış ve yolunu Yıldız Sarayına düşürmüştü. Sultan Abdülhamid huzurunda yapılan derslere en genç üye olarak iştirak etmişti. Yıldız Sarayı Kütüphaneciliği görevini üstlendiği yıllarda da ilmi birikimini artırmıştı.

Muhtelif yerlerde imamlık, müderrislik, müftülük vazifesi yapan Sabri Efendi, İslami Cemiyet çalışmalarına katılmış, dergi ve gazetelerde yazılar neşretmişti. Dönemin çalkantılı siyasi gidişatına rağmen siyasetle yakından ilgilenmiş, II. Meşrutiyet’in ilânıyla Tokat mebusu (milletvekili) olarak meclise girmişti.[1] 1919’da kurulan yeni hükümette Şeyhülislam olarak vazifelendirildikten sonra devletin yıkılmasıyla ilgili endişelerini Sultan Vahdettin’e çok defa dile getirdiyse de karşılık bulamamıştı. Basireti ve zekâsı kuvvetli olan Sabri Efendi, yeni yayılmaya başlayan akılcı düşüncelerin de karşısındaydı. Çünkü Batı merkezli bu akım, aklı dinin önüne geçirerek dinde mantığa uymadığı düşünülen mevzuları inkâr etme üzerine kuruluydu.

Cumhuriyet’in ilanından sonra kendisi ve birçok âlim için vatandaşlıktan çıkarılarak tutuklama kararı çıkınca ailesiyle önce Romanya’ya oradan Yunanistan’a gitti. Siyasi sebeplerce yine sürülünce Gümülcine’ye giderek birkaç yıl ikamet ettikten sonra Mısır’a gitti. Mısır’da tepkiyle karşılanarak hainlikle suçlandı. Çünkü Osmanlı topraklarında kurulan yeni Cumhuriyet yönetimi, Mısır halkı ve Ezher âlimleri tarafından İslam için yenilikçi modern bir soluk olarak yorumlanıyordu. Lakin zaman içerisinde Mustafa Sabri Efendi’ye bakış değişmiş, bu dönemde yazdığı eserler ve ilmî faaliyetleri ona Mısır’da yeniden itibar sağlamış; âlimlerden pek çok dost edinmiş, evini okul hâline getirmişti. 1954’te Kahire’de vefat edince cenazesine ilim ve siyaset erbabının yanı sıra halktan da büyük katılım olmuş ve Abbâsiye’ye defnedilmişti.

AKIL MI VAHİY Mİ?

Hilafetin ve Şeyhülislamlık makamının kaldırılmasıyla Batı dünyasında Hristiyanlığa karşı ortaya çıkan akılcı akımlar, Müslüman ülkelerde hızlıca yayılmaya başlamıştı. Başsız kalan İslam ümmeti için batılı güçler tarafından zihin işgali kolaylaşmıştı. Mustafa Sabri Efendi, Osmanlı’nın yıkılma sürecine en yakından şahit olmuş ve bu dönemde bozulmaya başlayan Ehl-i Sünnet akidesi’nin düzelmesi için bütün benliğiyle mücadele etmişti. Yayınlanan eserlerinde İslam inancını sarsacak fikirlere müsamaha göstermemiş ve insan aklını Allah’ın vahyinin önüne geçirerek mucizelerin varlığı gibi birçok konuyu reddeden modernistlere karşı izzetli bir duruş sergilemişti.[2]

Ömrünün son dönemlerinde 15 yılda tamamladığı Mevkıfu’lAkl eseri onun temsil ettiği izzetli İslam duruşunun yegâne örneğidir. Aklın Konumu olarak isimlendirdiği eseri 1950 yılında Kahire’de Arapça olarak basılarak farklı Arap ülkelerinde rağbet görmüş fakat eser uzun yıllar ülkemizde okuyucuya sunulmamıştı. Nihayet 2020 yılında Almanya merkezli Türk asıllı bir grubun girişimi vesilesiyle Türkçeye çevrilerek basılmıştır.[3]

Mustafa Sabri Efendi, ilim ve tecrübe birikimini Ehl-i Sünnetin faydası için aktardığı bu eserini 4 bölüme ayırmış, muhtevasında dönemin siyasi ve itikadi kaos ortamındaki sorunları ele almıştı. Akademik bir üslupla kaleme aldığı eseri başlıca: Allah’ın varlığını ispat, vahdet-i vücud, mucizenin mümkün olması, dini devlet işlerinden ayırma gibi meselelerdir. Akıl ve ilim arasındaki bağlantı için de şöyle bir tespiti vardır:

 “Zîrâ ilim, yeni manâsıyla, delîl-i aklîye itimaddan daha kuvvetli addolunan, tecrübe-i hissiyyeye itimâda hâstır ki, din, bu suretle tecrübe mütenâvilinden hâriç kaldığından, ilim sahasından çıkar. İşte bizim muharebesine giriştiğimiz, yeni müteallimlerin zihninden kökünü kazımaya çalıştığımız zihniyet budur. Zîrâ, dinde şekk ve şüphe uyandıran ve dînin müşekkik düşmanlarını tahrîk eden bu zihniyettir.”[4]

Mustafa Sabri Efendi ve onun gibi mücahitlerin mücadelesi, gelecek nesillere bozulmamış bir Ehl-i Sünnet akidesi ve İslam şuuru miras bırakmak içindir elbet. Bizim vazifemiz de bu mirasa sahip çıkarak özümsemek ve yeniden gelecek nesillere aktarmak için çabalamaktır biiznillah.

[1] “Mustafa Sabri Efendi”, TDV İslam Ansiklopedisi.

[2] Gzt.com-Mecra-Mevkıful Akl.

[3] Bkz. Mevkıfu’l Akl, İslambol Yayınları.

[4] Din Karşısında Aklın Mevkii, İKAN Akli İlimler Merkezi.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir