Birbirini çok seven çiftlerin zamanla birbirlerine fiziksel olarak da benzemeye başladıklarına dair söylentileri duymuşsunuzdur. Zamanla duyguların, karakterlerin, davranışların birbirine benzemesi her ne kadar kabul edilebilir, anlaşılabilir olsa da fiziksel olarak birbirine benzeme söylentisi iddialı bir yaklaşım olarak kulağa gelmektedir. Bununla birlikte bu söylentiyi destekleyen bilimsel araştırmalar dahi vardır.
1879 yılında Michigan Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışmayla çiftlerin fiziksel benzerliğinin zaman içinde çoğaldığı ve bu benzerliğin çiftler arasındaki sevgi oranında arttığı tespit edilmiş.[1] İşte bu meselede de karşımıza yine şu kavram çıkıyor: “Sevgi”. Her şeyin temelinde olan bu derin duygu, benzemenin de temelini oluşturuyor. Benzediğin oranda seviyorsun, sevdiğin oranda benziyorsun. He ne kadar kısır döngü olarak algılanabilse de hayatın, yaşamın kilit noktalarından birine işaret ediyor; seviyorsan benzemek elinde olmadan gelişiyor, benziyorsan sevgin iradene bağlı olmadan artıyor.
Ashab-ı Kiramı hatırlayalım, onlar da izlerini o mübarek Fahr-i Kâinat Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) izlerine karıştırmaya çalışmıyorlar mıydı? Sevgi, Abdullah b. Ömer’in (Radıyallahu Anh) yaptığı gibi gerektiğinde Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namaz kıldığı yerleri araştırıp tam olarak orada namaz kılmayı, yürüdüğü yolları tespit edip oradan yürümeyi, oturduğu ağacın altında oturup gölgelenmeyi, o ağaçlar kurumasın diye onları sulamayı gerektiriyordu. Sevginin bir gereği olan benzeme çabası bazı zamanlar işin ötesini berisi araştırmadan sadece o yaptı diye aynı işi yapmaya azami çaba sarf etmeyi gerektiriyordu. Yine aynı şekilde Abdullah b. Ömer’in (Radıyallahu Anh) dediği gibi “Bana yapılacak iş için farz, vacip, müstehap olduğunu söylemeyin, bu işi Efendimiz yapmış mı, yapmamış mı onu haber verin. Eğer Efendimiz yapmışsa ben de yaparım, yapılan iş ne olursa olsun.”[2] demek işte sevginin gerekliliğine işaret etmektedir.
Fahr-i Kâinat Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu bakımdan benzerlik kuracağımız kişiler konusunda bizi uyarmış “Kim bir kavme benzerse onlardandır.’’ buyurmuştur.[3] Çünkü benzerlik temelde sevgiyi barındırır. Görüntüde kalsa dahi bir benzerlik bulunması kalpleri birbirine yakınlaştırıp sevginin kalplerde filizlenmesine sebep olur. Yurt dışına çıktıysanız onca yabancı yüz içinde sizin yüzünüze benzeyen, ülkenizden olan simaları görmenin sizi ne kadar mutlu ettiğini fark etmişsinizdir. Sizi mutlu eden şey, gördüğünüz sima ile kendi simanız arasındaki benzerliğin, aslında ortak değerlerde buluştuğunu bilmenizden kaynaklanmaktadır. Benzerlik varsa ortak değerler vardır. Sizin yurt dışında gördüğünüz kendi ülkenizden olan bu benzer simalar sizin karşılıklı sevginizin artmasına vesile olarak gurbet hissini sizden uzaklaştırır. Sadece görünüşte benzerlik olsa da kalp bu benzerliği sevgiye dönüştürür. Bu sebeple de hangi kavme benziyorsak mümin olsun ya da olmasın aslında kalbimizde o kavme karşı sevgi tohumlarını ekiyoruz demektir. Benzerliğin sadece görünüşte kalmadığını, kalbe işleyeceğini de unutmamak lazım.
Kime benzersek, hangi kavmin örfünü ve âdetini alırsak ister istemez o kavme olan muhabbetimiz artacaktır. İster sadece saç şeklini alalım ister sadece kıyafetlerini alalım, benzeme ilerleyen süreçte sevgiyi doğuracaktır. Sonuçta kimse nefret ettiği bir kavmin en ufak alametini üzerinde taşımaz, eğer taşıyorsa bu benzerliğin muhabbeti celbetmesi kaçınılmazdır. Muhabbeti celbeden bu benzerlik de bizim ahirette kimlerle olacağımıza işaret etmektedir.
Kişinin ahirette sevdiği kimselerle olacağı hadis-i şerifi sahabe efendilerimizin (Radıyallahu Anhum) hayatlarının müjdesi olsa da bizim için gerektiğinde müjde gerektiğinde de felaket olabilir. Benzediğimiz insanlar ve dolaylı olarak sevdiğimiz insanlar, cennet ehli ise ne mutlu bize, aksi senaryo da ise…
En güzel olan Şah-ı Enbiya Efendimiz’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) olan benzerliğimizin artması, izimizin izine karışması umuduyla.
[1] https://www.hayatvepsikoloji.com/evli-ciftler-zamanla-birbirine-benzemeye-baslar-mi
[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, XIV, 515.
[3] Ahmed b. Hanbel, II, 50.