Beş asırlık tarihine nice aşklar, savaşlar, kavuşmalar ve ayrılıklar sığdırmış bir başyapıt. Balkanların eşsiz coğrafyasındaki en güzel fotoğraflardan biri… Geçmişinden gelen büyük medeniyetin son yüzyıldaki en yaralı ama gururlu eseri… Bosna’nın âdeta küllerinden doğuşunun sembolü, namı diğer Mostar Köprüsü…
TARİH-U MOSTAR
Neretva nehrinin en derin ve dar yerine inşa edilmiş olan Mostar Köprüsü’nün ilk defa kim tarafından ve hangi yılda yapıldığı hakkında ihtilaflı bilgiler olsa da köprünün, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Mimar Hayreddin tarafından inşa edildiği kabul edilmiştir. 1566- 1567 yıllarında tamamlandığı düşünen köprünün iki yakasında birer adet kale ve solunda da II. Selim’e nispet edilen minaresiz bir cami (Koski Mehmed Paşa Camii) bulunmaktadır. Caminin müezzininin 1878 yılına kadar ezanı köprünün ortasında okuduğu belirtilmektedir. Bu üç yapı da çeşitli zamanlarda geçirdiği onarımlar sayesinde günümüze ulaşmış önemli eserlerdir.
Mostar Köprüsü inşa edildiği dönemde seyyahların ilgisini çeken ve şehre ismini veren, günümüzde ise şehrin simgesi olarak kabul edilen bir yapıdır. 17. yüzyılda şehri ziyaret eden Fransız seyyahı A. Poullet bu köprünün inşasının mukayese kabul etmez bir cüret eseri olduğunu, köprüden çok etkilenen Evliya Çelebi ise meşhur seyahatnamesinde o güne kadar on altı ülke gezdiğini, böyle yüksek bir köprü görmediğini belirtir.1
SAVAŞIN ACI YÜZÜ
1878’de Osmanlı idaresinden çıkarak önce Avusturya-Macaristan, ardından Yugoslavya idaresine (1945-1990) geçen köprü, çeşitli onarım faaliyetleri ile sağlam bir şekilde varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Ancak Bosna savaşı esnasında asırlar boyu birçok Doğulu ve Batılı seyyahın hayranlıkla bahsettiği o dev yapının taşları, yaklaşık 1,5 yıl süren bombardımana yenik düşüp 9 Kasım 1993 günü Neretva nehrinin soğuk sularına gömülmüştür. İnsanlık mirasının önemli yapılarından biri olan Boşnakça “Stari Most” olarak isimlendirilen Mostar Köprüsü birkaç yıl boyunca kaldığı harabe hâliyle savaşın gerçeğini gözler önüne koymuştur.
Savaşa göz yuman Avrupa Birliği, savaşın izlerini silmek için ise hızlıca harekete geçmiştir. İçlerinde Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkenin 15 milyon doları bulan katkılarıyla Mostar Köprüsü tekrardan kullanıma açılmıştır. Nehrin iki farklı yakasında yaşayan Hırvat ve Müslüman kesimleri birbirine bağlayan köprü 2005 yılında UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır.
MOSTAR’DA BİR GÜN
Ata vatanımıza gitme heyecanıyla dilimizde “Bosna beni bekliyor anne…” ezgileriyle yola çıkıyoruz. En çok Mostar’ı merak ediyoruz. Bosna’yı bize özetler nitelikte zihnimizde Mostar’ın yıkık bir resmi var. Uçaktan inip Sarayevo’ya geçmeden direk umut tüneline gidiyoruz. Boşnaklar 20. yüzyıl gibi yakın bir tarihte yaşanan soykırımın izlerini silmemişler. Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç’in “Unutulan soykırım tekrarlanır.” sözünün ışığında savaşın izleri hâlâ canlılığını korumakta… Akşama doğru Sarayevo’ya gidiyoruz. Ertesi gün sabahın ilk ışıklarıyla sabırsızlıkla beklediğimiz Mostar Köprüsü için yola koyuluyoruz. Âdeta dünyanın cenneti Balkanların yemyeşil yolları, akan nehirleri arasında yolumuz hızlıca akıp gidiyor ve 2 saatin sonunda tüm heybetiyle Mostar köprüsü karşımızda beliriyor.
Aracımızı park edip doğrudan köprüye doğru gidiyoruz. Köprüye doğru ilerlerken kilit taşıyla döşenmiş tarihi sokaklarda ilk gözümüze çarpan şey “DON’T FORGET 93!” (93’ü UNUTMA!) yazılı taşlar oluyor. Sokakların kenarlarında bulunan bu taşlar ve üzerlerinde sergilenen kurşunlar içimizi sızlatıyor. Mostar’ı gören restoranlardan birinin tentesinde büyük harflerle aynı yazıyı görüyoruz. Çünkü Bosna halkı biliyor ki “Unutulan soykırım tekrarlanır.” Yolumuza devam ediyoruz. Köprüye geldiğimizde gözümüzü doğanın yeşilinden alamıyoruz. Taş mermerlerle yeşilin mavinin buluşması ancak bu kadar büyüleyici olabilirdi diye geçiriyoruz içimizden. Üzerimize bir sessizlik çöküyor… İçimizden bir Balkan ezgisi mırıldanıyoruz…
Köprünün üzerinde ciddi bir insan kalabalığı mevcut. Hiçbir an boş kalmıyor desek yeridir. Herkes hayran bir biçimde anı ölümsüzleştirmeye çalışıyor. Köprüdeki en önemli aktivite ise şüphesiz Boşnak gençlerin nehirden atlamaları. Mostar Köprüsü, Osmanlılar zamanından beri gençlerin nehre atlayarak cesaret gösterileri yaptıkları bir mekân olmuş, II. Dünya Savaşı’ndan sonra bu âdet bir spor türü hâlini almış.2 Hatta orada her yılın Temmuz aylarında geleneksel atlama yarışlarının yapıldığını öğreniyoruz. Sonrasında köprüyü gören bir çay bahçesine geçip Balkanların koyu demlenmiş çayı eşliğinde bir süre daha Mostar’ı seyrediyoruz. Görecek yerimiz çok deyip kalkıyoruz ve Mostar’ın birleştirdiği Neretva nehrinin soğuk sularını takip ederek Blagaj Tekkesi’ne doğru yola devam ediyoruz. Akşamüzeri dönüş yolundayken güneş batımında Mostar’ın âdeta bir başka elbise giydiğini görüyoruz. Payımıza bu güzelliği şükürle ve minnetle temaşa etmek düşüyor.
Bosna Balkanların nazlı gelini… Bosna bizdendir biz Bosna’dan. Tekrar görüşüne kadar “Čuvaj se Mostar!”
1 Muhammed Aruçi, Mostar Köprüsü, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: TDV Yayınları, 2005, c. 30, s. 298
2 Muhammed Aruçi, Mostar Köprüsü, s. 299