Perşembe, Eylül 11, 2025

Ateşin Nuru

Betül Erol

Paylaş

“Gâh eserim yeller gibi

Gâh tozarım yollar gibi

Gâh akarım seller gibi

Gel gör beni aşk neyledi.”

Tapduk yollarında böyle demiş Bizim Yunus, O’na dost olmak için her gün yeni bir yolculuk ve aşk ateşi içindeymiş. Yol güzel olunca insan yorulmayı da yanmayı da sever elbet. Yunus Emre de seyr-i süluk hikâyesini ve mürid ile mürşid arasındaki ilişkiyi “Divan”ında muhabbetle, hürmetle anlatmış.

İnsan hem ruh hem bedenle müteşekkil olduğundan, bir yanı halka, bir yanı Hakk’a bağlıdır. Bu yüzden yalnızca yaratılmış olanla yetinilmeyip, Yaratan’ı idrak etme çabası elzemdir. Bu âlemdeki esas var olanı bulamadan bir ömrün geçip gitmemesi için uğraşan insanlar vardır. “İrşad” meselesine bu pencereden bakmak gerekir. İnsanın müthiş biricikliğine rağmen yalnız olmadığını, kâinattaki yüce kudreti, var olma gayesini, yüklendiği emaneti muhabbetle kucaklaması için ona hatırlatacak birileri gereklidir bazen. Ne de olsa yumurtanın içindeki civciv, bütün varlığı o yumurtadan ibaret sanır.

Tasavvuf ıstılahında “Mürşid”, hakikat ilimlerinde yüksek dereceye ulaşmış kimse, sâliklere sırat-ı müstakimi gösteren, delaletten önce hak yola ileten kimse olarak tarif edilir. Kur’ân-ı Kerîm’de mürşid kelimesi bir yerde geçer: “… Allah kime hidayet ederse işte o doğruyu bulmuştur; kimi de hidayetten mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek bir rehber (mürşid) bulamazsın.”[1]

MÜRŞİD NEDEN GEREKLİDİR?

İnsanın içinden çıkamadığı sorularla, sorunlarla boğuşurken kapıldığı ümitsizlik noktası ancak gerçek âlemi görebilmesiyle son bulabilir. Bu yeteneği elde etmek için de “Bilinmek İsteyen”i öğrenmesi gerekir ve bu ilim yolunda bir yol göstericiye ihtiyaç duyar. Allah Teâlâ, Kur’an’da insanlar için rehber edinmenin önemine; “…eğer bilmiyorsanız kitaplar hakkında bilgi sahibi olanlara sorun.”[2] şeklinde değinmiştir.

Müslümanlar, imanî bilgi ve muhabbetini artırmak için elbette önce Kuran ve sünnete, sonra Peygamber Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) geride bıraktığı ashabına, sonra da âlimlere danışmaktadır. Yıllar içinde dünya değiştikçe takip edilen rehberler de değişmiştir. Dünya zorlaştıkça sırat-ı müstakimi takip etmek o kadar zorlaşmış, rehbere duyulan ihtiyaç da o kadar artmıştır. Tasavvuf da müridi insan-ı kâmil olma yolunda aşk ile eğiten sistemin adıdır.

Mevlana’nın dediği gibi:

“Ey gamlı, ey perişan adam, ya bizim gemimize gir, ya o gemiyi bu gemiye bağla.”

Yani; ey kendini bir şey zanneden kişi, ya bir mürşide bağlan, yahud da gemini mürşidin gemisine bağla da sana rehberlik etsin. Böylece doğru yolu şaşırma.

Tasavvufta bir mürşide bağlanmadan seyr-i sülük yolunun sağlıklı tamamlanamayacağı düşünülür. Yunus’a göre bu yolda kişi kendi nefsine değil, erenlerin nefesine güvenmelidir. Sülûke mürşidsiz devam etmenin tehlikesini anlatmak için Bâyezîd-i Bistâmî’nin “Üstadı bulunmayanın imamı şeytandır.” sözü meşhurdur. Uygulamalı ilimlerin öğretiminde bir rehberin olması şarttır. Öğrenilmek istenen konuya dair eserlerin okunması ilmi öğrenmek için yeterli değildir. Mesela tecvid ilmi sadece kitaplardan okuyarak öğrenilemez.

Dünyâ seven dervîş degül dervîşligi olmaz kabul

Dervîşlikden kaçanlarun hemân şeyhi şeytân olur.

Her insan gibi derviş de öncelikle sevmeyi bilmelidir. Zaten dervişin bir diğer adı da âşıktır. Kişi hakiki âşıksa sevdiğini her şeyiyle sevmeli, onun sevdiklerini de sevmelidir. Nitekim ayette “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”[3] buyurulmuştur. Yunus, mürşid-i kâmili âşık ve dostun dostu olarak anar. Dolayısıyla dosta ulaşmak için dostun sevdiklerini sevmek şarttır. İnsana en yakışan sevgi türü Allah sevgisidir.

MÜRŞİD NASIL BİRİDİR?

Mürşidin sorumluluğu müridden çok daha fazladır aslında. Bu yüzden yaşamı daha disiplinli ve daha zordur. Mürşidin müride olan sorumluluğu, babanın evladına, komutanın askerine karşı sorumluluğuna benzetilir. Mürşidde bulunması gereken vasıflar, Kur’ân’da kıssası geçen Hızır’da (Aleyhisselam) bulunan vasıflara benzetilir. Hızır’da (Aleyhisselam), hakiki kulluk, Hakk’tan gelen hakikatlere karşı kalbin temiz olması, Hakk katından gelen özel rahmet dikkate değer özelliklerdir.

Âşık ışkun yükin çeker yücelerden yüce çıkar

Görür dost yüzine bakar gönül ma’şûkına bakar.

Mürşid, dünyaya meyletmeyen ve müridin gönlünden dünya sevgisini silen kimsedir. Kur’ân-ı Kerîm’de “O halde bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka arzusu olmayan kişilerden sen de yüz çevir.”[4] buyurulmaktadır.  Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hadis-i şerifinde, “Allah bir kulu sevdi mi, onu dünyâdan korur. Tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması gibi.” demiştir. Demek ki insan dünyalık için ne sevinmeli ne de üzülmelidir.

Ne varlıga sevinürem

Ne yokluga yirinürem

Işkunıla avınuram

Bana seni gerek seni.

Tasavvuf düşüncesinde mürşidin vasıflarından bir diğeri tevazu sahibi olmasıdır. Furkân Suresi’nde tevazu için, “Rahmân’ın (has) kulları o kimselerdir ki yeryüzünde mütevazı bir şekilde yürürler ve cahiller kendilerine laf atarsa (tartışmayıp): ‘Selametle (hoşça kal).’ de(yip gider)ler.”[5] ifadelerine yer verilmiştir.

Cân odur kim Hak’a ire ayak odur yola gire

Er oldur alçakda tura yüksekden bakan göz degül.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), “Mü’minin havfı ile recâsı tartılacak olsa biri diğerine denk olurdu.” buyurarak korku ve ümidin mü’minlerde eşit bulunması gerektiğini belirtmiştir. Sûfîler, “Havf ve recâ amelin iki kanadıdır ki onlarsız uçulmaz.” sözüyle amel için iki hâlin de gerekli olduğunu ifade etmişlerdir.

Mürşidin bir diğer önemli özelliği de Allah’ın tecelligâhı olarak görülmesidir. İnsan yaratılış olarak diğer canlılardan daha üstündür, yaratıcısının bazı sıfat ve isimleri onda görünmüştür. Mürşidler de insanın ulaşabileceği üstün seviyede olduklarından Allah’ı onlarda görmek mümkündür.

Hak ere benüm didi varlıgın erde kodı

Erenlerün himmeti yirden göge direkdür.

Mürid Nasıl Biridir?

Mürid, kelime anlamı olarak, “İradesi, isteği olan” kimsedir. Mutasavvıflara göre söz konusu irade, alışkanlıkların terk edilmesidir. Mürid olmak için arzu ve çaba şarttır.

Mürşide danışan müridin öncelikle mürşidine karşı hürmetli olması ve onun eğitimine kendisini teslim etmesi gerekir. Bu noktada Musa ve Hızır (Aleyhimüsselam) arasında geçen kıssa örnek alınır, nasıl Hızır (Aleyhisselam) mürşide örnekse, Musa (Aleyhisselam) da müride örnek teşkil eder. Kehf Suresi’nde belirtildiği üzere Musa (Aleyhisselam) edep gereği önce Hızır’la (Aleyhisselam) arkadaş olmak için izin istemiş, Hızır (Aleyhisselam) da soru sormaması şartıyla bu talebi kabul etmiştir. Müridden beklenen itaat, bu derecede bir saygı ve teslimiyettir.

Müridin mürşidine tamamen teslim olması için ona muhabbet duyması gerekir. Muhabbet işte bu yüzden bu yolun esasıdır. Muhabbet mürid ve mürşid arasındaki kaynaşma için bir vasıtadır. Çünkü muhabbet, manevi âlemde ruhların birbirleriyle tanışmasının alametidir. Hem Allah’ı severken Allah âşıklarını sevmekten daha güzel ne olabilir?

Seyr-ü sülûk yolu oldukça çileli, nefse ağır gelen bir yoldur. Mürid, mürşidinin kendisini terbiye etmek için uyguladığı her türlü çileye sabır göstermelidir ki bu da oldukça meşakkatlidir. Müridde bulunması gereken vasıflardan bir diğeri de kibirli olmamaktır, kibirli olan insan bu çileli eğitime zaten katlanamaz. Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulan, “Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri ayetlerimden mahrum edeceğim.”[6] tehdidinden korkan bir mümin kibirden uzak durmaya gayret etmelidir.

Egriligün koyasın togrı yola gelesin

Kibr ü kîni çıkargıl erden nasîb alasın.

TASAVVUFÎ EĞİTİM

Tasavvufta müridin gönlünü dünya kirinden temizlemesi nefsini terbiye etmesiyle gerçekleşir. Mürşid nefs ve şeytanla mücadeleyi farklı yollarla müride öğretir. Yunus Emre de Tapduk Sultan’ından irşad almak için kapısına vardığında her şeyi yapmaya hazırdır. Kendisine odun taşıması söylenmiş ve o da yıllarca pes etmeden bunu yapmıştır, adı oduncuya çıksa da. Erenler meydanına eğri odun getirmemek de mühim bir iştir onun için.

Müridin sülûk eğitiminde uygulaması gereken metotlardan biri râbıtadır. Râbıta, sâlikin kâmil bir mürşide gönlünü bağlaması, onun suret ve sîretini düşünmesi olarak tarif edilmiştir. Bu bağ, aralarındaki muhabbeti artırarak eğitim sürecinde lazım olan teslimiyeti sağlamaktadır. Bu teslimiyet öyle bir teslimiyettir ki mürid maddeden ve manadan boşalmalı, öyle bir boşalmalıdır ki artık dolmaya hazır olmalıdır. “Sen sende iken menzili bulamazsın.”

Eğitim sürecinde Tapduk Emre, Yunus’a önce insan sevmeyi öğretir. Zira İslâm ahlakı bunu söyler, ancak insanları severek onların gönüllerini yaparak Allah’a giden yol bulunabilir. Ne de olsa Allah “Mümin kulunun kalbine sığmış”, kalplerimizi birer Kâbe’ye çevirmiştir.

Yunus Emre der hoca

Gerekse bin var hacca

Hepsinden iyice

Bir gönüle girmektir.

Teslimiyetin nasıl olacağını mürşidler farklı yollarla öğretir. Öncelikle kişi Allah’a yönelmelidir, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur. Tapduk Emre, Yunus’a önce “Bilmem” demeyi, sonra kendini bilmeyi, böylece de Allah’ı bilmeyi öğretir. Hiçbir şey bilmediğimizi kabul etmezsek öğrenme arzumuz olmaz; kendimizi bilmezsek Allah’ı bulamayız.

Süleyman kuş dilin bilir dediler

Süleyman vardır Süleyman’dan içerü.

Hak yolu her zaman açıktır, insan imanî muhabbetle Allah’ı bilmek istesin yeter. Allah kendisini isteyen hiçbir kulunu mahrum ve mahzun etmez. En Güzel’i öğrenmek isteyen insan, hep daha güzel için çabalamaktadır zaten. Nurunu görebilenlerden eyleyecek, ancak Allah’tır.

Onun vasfını söyler isem halk maşuğu öğer sanar

Hacet değil öğmek onu, kendi nurun kendi öğer.

[1] Kehf Suresi 17

[2] Nahl Suresi 43

[3] Al-i İmran Suresi 31

[4] Necm Suresi 29

[5] Furkan Suresi 63

[6] Araf Suresi 146

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir