İnsanlık tarihinin en önemli buluşlarından birisi olan yazının icadı, bilginin kayıt altına alınabilmesini ve kalıcılığını mümkün kılmıştır. Uygarlıkların, bilimin, sanatın ve insanlığın gelişiminde en önemli rolü, yazı üstlenmiştir. Yazı ilk etapta, Sümerlerin çivi yazısı, Mısırlıların hiyeroglif yazısı, daha sonra Finikelilerin alfabe yazısı ile gittikçe gelişerek İbranice, Arapça ve Latince’ye doğru evrilmiştir. Böylelikle yazı bir uygarlıktan bir uygarlığa geçiyorken, bir yandan da kil tabletlerden papirüse, papirüsten parşömene, parşömenden kâğıda geçerek tarihsel serüvenine devam etmiştir.
BİLGİNİN SOMUT HALİ
Medeniyetimiz yazı medeniyetidir, kitap medeniyetidir. Kitap sayesinde insanların tecrübeleri, bilgileri, düşünce ve fikirleri kaydedilerek gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde ulaşması sağlanmıştır. İnsanlar, içinde bulundukları coğrafi koşullara göre şekillenen çeşitli malzemeleri kullanarak yazı yazmışlar, böylelikle bilgi kaynakları üretmişlerdir. Kitap bu bilgi kaynaklarının başında gelmektedir. Kitabın ortaya çıkışı ve gelişimi çeşitli kültürel, siyasi, ekonomik ve coğrafik etkenlerle şekillenmiştir. Günümüzde de basılı ve elektronik biçimde varlığını sürdüren kitap, temel bilgi kaynağı olma niteliğini korumaktadır. Ağaç kabukları, levhalar, kil tablet, kemikler, papirüs, parşömen ve kâğıt gibi nesneler kitabın oluşumu için temelleri oluşturmuştur.
İlk kâğıt kullanımı Çinliler tarafından gerçekleştirildi ve Çinliler MÖ. 13. yüzyıldan beri belgeleri damgalamak için mühürler kullandılar. Bu sebeple ilk matbaa kullanımı Uzak Doğu’da başlamıştır. İlk önce kalıp şeklinde ardından ise ayrı harf tekniğinde kullanılan matbaa, Çin’in Pekin şehrinde ortaya çıkmıştır. Harf kalıpları başta pişirilmiş kil topraklardan oluşturulmuş; 13. yüzyıldan itibaren ise metal harf kalıpları kullanılmaya başlanmıştır.
BİLİMİN MAKİNASI
Matbaanın Batı’ya yayılması ise önce Türkler sonra da Müslümanlar sayesinde gerçekleşmiştir. MS. 9. yüzyıldan itibaren Uygur Türkleri matbaayı kullanmaya başlamış; İslam coğrafyasının Türkler ve Çinliler ile irtibat kurması sonucu ise matbaa kullanımı İslam dünyasına geçmiştir. İslam dünyasında ahşap baskıyla olsa da matbaa tekniği pek fazla gelişmemiş ve baskılar uzun yıllar boyu el ile yapılmaya devam etmiştir. Ancak Avrupa’da matbaanın kullanılmaya başlanması ile beraber, İslam dünyasında matbaa kullanımı yaygınlaşma imkânı bulmuştur.
1450 yılında Johannes Gutenberg’in metal harflerle basım tekniğini keşfetmesiyle birlikte hızlı ve kaliteli baskı mümkün hale gelmiştir. Uzak Doğu’da uygulanan baskı tekniğine göre daha ileri olan bu yeni teknik ile ilk olarak Gutenberg İncil’i basılmış ve bu icat kısa sürede önce Avrupa’ya sonra da dünyaya yayılma imkânı bulmuştur. Gutenberg’in üretimi, özellikle de 1455’te bastığı ve Gutenberg Kutsal Kitabı olarak bilinen kitap, yüksek kalitesi ve ucuz fiyatıyla kısa sürede başarılı olmuş, yeni buluş Avrupa’dan başlayarak tüm dünyada yaygınlaşmıştır. Matbaanın özellikle Avrupa’da kullanılmaya başlanmasıyla bilimsel, kültürel ve dini alanda birçok önemli gelişim yaşanmıştır. Matbaa ile birlikte kitap üretimi oldukça artmış ve 16. yüzyılda Avrupa’da yaklaşık 200 milyon kitap basılmıştır.
ANADOLU’YA GELEN MATBAA
Sultan II. Beyazıt’ın 1492 yılında topraklarına kabul ettiği engizisyon mahkemelerinden kaçan Yahudiler, matbaacılık tekniğini de beraberlerinde getirmişlerdi. Böylelikle Osmanlı Devleti’nde ilk matbaa, İspanya’dan göçen David ve Samuel İbn Nahmias isimli Yahudi kardeşler tarafından 1493 yılında İstanbul’da kurulmuştur. İbranice, Yunanca ve Latince dillerinde birçok dini içerik basılmıştır.
Osmanlı Devleti’nde ilk Türk matbaası 1727 yılında III. Ahmed döneminde, İbrahim Müteferrika tarafından kurulmuş. İbrahim Müteferrika, Sait Mehmet Efendi ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın yoğun çabaları ve destekleri olmuştur. Matbaanın adı ilk defa Dârüttıbâati’l-ma‘mûre şeklinde geçmektedir. Daha sonraları ise bu isim Tabhâne-i Âmire gibi çeşitli isimlerle de anılmıştır. Basılan ilk Türkçe kitap ise 1729 yılında Vankulu Mehmet Paşa’nın “Vankulu Lügati”dir. Basımevinin ikinci yayınladığı kitap ise Kâtip Çelebi’nin “Deniz Seferlerinin Büyük Armağanı” adlı eseri olmuştur. İbrahim Müteferrika ise hayatı boyunca 23 cilt halinde 17 eser yazmıştır.
Matbaa, kitap basımında kolaylık sağlasa da kasıtlı olarak II. Abdulhamid döneminde Kuran-ı Kerim’i yanlış basılarak Avrupalı tüccarlar tarafından Osmanlı topraklarına getirildi. Bu sebeple Kuran-ı Kerim’i doğru ve hatasız baskılayacak Müslüman matbaacılar ihtiyacı doğdu. II. Abdulhamid’in de çocukluk arkadaşı olan Osman Efendi’ye Kuran-ı Kerim basma imtiyazı verildi. Zamanla Osman Bey’in kurduğu matbaa, dini yayınları basma hakkına sahip olan tek matbaa haline geldi. II. Abdulhamid bu konuda çok hassas davranmıştır ve bu matbaanın dini eserler basarken çıkan kirli suyu için başka bir yol yaptırmıştır. Böylelikle başta Kuran-ı Kerim olmak üzere basılan dini sayfaların tozunun diğer kirli sularla birlikte akmamasını sağlamıştır.