Pazar, Aralık 22, 2024

Asırları Aşmış Bir Hanım Fatıma es-Semerkandi

Kübranur Özbey

Paylaş

İslâmiyet, inzal olduğu ilk günden beri bu ümmete fedakârlığıyla, örnek anneliğiyle ve ilmiyle hizmet eden hanımlara şahit oldu. İşte onlardan biri; asırlar öncesinde Orta Asya’nın ilim ve irfan yurdu, Semerkant’ta yaşayan zamanının allâmesi olarak adından söz ettiren, asırlar öncesinde yaşamış ama adı asırları aşmış bir hanım, Fatıma el-Fakihe.

Fıkıh ilmi, kadın erkek her Müslüman için bilinmesi zorunlu birtakım kaideler içeren bir ilimdir. Bu sebeple İslâm tarihi boyunca hep önem teşkil eden ilimlerin başında yer almıştır. “Allah bir kulu için hayır murad ederse onu dinde fakih kılar.”1 İslâm ümmeti tarih boyunca fakih birçok mümin erkeğe ve fakihe birçok hanıma şahitlik etmiştir. Bir hanımın fıkıh öğrenmesi sadece ibadetlerini doğru bir şekilde yapmak için değil eşine, çocuklarına ve topluma karşı görevlerini en güzel şekilde eda edebilmesi için gereklidir. Örneğin, müminlerin annesi Âişe (Radıyallahu Anh) bir peygamber eşi olmasının yanı sıra Medine’de kendisinden fetva alınan yedi fakihten biriydi. Ümmü’d Derdâ birçok Hadis-i Şerifi ezberleyerek rivayet etmiş günümüze kadar ulaşmasına vesile olmuştu. Yine Suteyta el-Mehâmali cebir ilmindeki üstün yeteneğinin yanı sıra feraiz (Miras hesaplamaları) ilminde öne çıkan hanımlardandı. Ümmetimizin tarihi bu izzetli hanımların nicesiyle doludur. Öyleyse bu hanımlardan bir diğerini, bundan 9 asır önce Semerkant’ta yaşamış, asırlar sonra bile adından övgüyle bahsettiren, fakih bir babanın fakih kızı Fatıma binti es-Semerkandiyye’yi tanıyalım.

FATIMA EL-FAKİHE OLARAK TANINDI

Fatıma es-Semerkandi tarih boyunca İmam Buhari, İmam Maturidi, İbni Hibban (Rahmetullahi Aleyhim) gibi birçok önemli ilim insanına şahitlik eden, seyyahların cennet şehir diyerek tasvir ettiği İslâmiyet’in önemli ilim merkezlerinden biri olan Semerkant’ta 12. yüzyılda yaşamış, zamanının allâmesi olarak görülen değerli bir fıkıh ve hadis bilginiydi. Fatıma bilhassa fıkıh ilmine olan merakını ve iştiyakını dönemin meşhur Hanefi fakihi olan babası Alâeddin es-Semerkandi’den almış, babasının “Tuhfetu’l Fukaha” adlı eserini ezberlemişti. Babasından, bir babanın evladına bırakabileceği en hayırlı miras olan güzel ahlak ve ilmi alan Fatıma es-Semarkandi, fıkıh alanında öne çıkması ve babasından sonra bu alanda en etkili kişilerden biri olması dolayısıyla Fatıma el-Fakihe olarak tanındı. Öyle ki müftü olan babası gelen her fetvada onun görüşünü öğrenmek ister, fetvada hem babasının hem de onun imzası bulunurdu.

TUHFE’SİNİ ŞERH ETTİ, KIZINI ALDI

Fatıma es-Semerkandi, fıkıh ilminde olduğu kadar diğer ilim ve sanat dallarında da ilerleyerek önemli bir hadis âlimesi ve büyük bir hüsn-i hat ustası oldu. Alaeddin es-Semerkandi ise bir evladın babasına, Rabbine karşı en güzel şükrü ettiren bu nadide evladını; aralarında bazı Türk hükümdarlarının ve fakihlerin bulunduğu birçok talibine rağmen kendisinin yetiştirdiği önde gelen öğrencisi Hanefi fıkıh âlimi, İmam el Kâsânî, olarak bilinen Alaeddin Ebu Bekr b. Mesud b. Ahmed el-Kâsânî ile evlendirdi. Kâsânî, Alaeddin es-Semerkandi’ye fıkıh öğrenmeye gelen bir talebeydi. Hocasının bütün eserlerini okuyup ezberlemişti. Usûl ve füru’ ilimlerinde emsalleri arasında çok yükseldi. Daha sonra hocası Alaeddin es-Semerkandi’nin “Tuhfe” adlı kitabına “Bedayiû’s Sanai” isimli bir şerh yazdı. Şerhi çok beğenen Alaeddin es-Semerkandi bu şerhi kızının mihri olarak kabul ederek kızını Kâsânî ile nikâhladı. Fatıma da bu değerli hediye karşısında eşinden mehir olarak herhangi bir şey talep etmedi. Bundan dolayı asrındaki büyük fıkıh âlimleri onun için tarihte “Tuhfe’sini şerh etti kızını aldı /شرح تحفته وزوجه ابنته” dediler.

HEYET KURULUYOR

İmam Kâsânî ile Fatıma es-Semerkandi’nin, bu evliliğinden sonra Kâsân’da aynı evde oturan baba-kız-damattan oluşan tabii bir fetva heyeti oluştu. Artık fetvaların altına babası, Fatıma ve İmam Kâsânî’den oluşan üç imza atılmaya başlandı. İmam Kâsânî, her daim eşine izzet, ikram ve ihsanda bulunur onun kıymetini bilirdi. Kâsânî-Fatıma çifti dönemin Halep ve Şam atabegi Nûreddin Mahmud Zengî’den büyük itibar gördü. Fatıma’ya çok değer veren Nûreddin Zengî, bazı önemli işlerinde onunla istişare eder ve çeşitli fıkhî meselelerde görüşlerini alırdı. Fatıma ise zaman zaman eşinin hatalarını düzeltir, yanlış yaptığı ya da tereddüde düştüğü fıkhî meselelerde ona doğruyu gösterirdi. Nitekim kaynaklarda belirtildiğine göre Kâsânî’nin bir talebesi şöyle der: “Bazen hocamıza zor sorular sorardık, o zaman bizden izin isteyerek kalkıp evine giderdi. Evden döndükten sonra bize zor sorunun cevabını çok detaylı bir şekilde anlatırdı ve bu durum sıkça olurdu. Sonra anladık ki İmam Kâsânî bu soruların cevaplarını almak için eşi Fatıma’ya gidiyor ve ondan aldığı cevaplarla bize geliyordu.”2

İLK DEFA İFTAR SOFRALARI KURULUYOR

Ebu Hureyre’den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, “Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: “Kim bir oruçluya iftar ettirirse kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiç[1]bir eksilme olmaz.”3 Fatıma es-Semerkandi de Resulullah’tan aldığı bu nebevi tavsiyeyle yaşamı boyunca ikram ve ihsanda bulunmayı seven bir hanım oldu. Öyle ki Halep şehrindeki Halâviyye Medresesi’nin fakihlerinden birisi olan Davud b. Ali onun hakkında, “Ramazan-ı Şerifte, fakihler için iftar yemeği vermeği ilk olarak âdet hâline getiren Fatıma-i Fakihe’dir. Kolundaki iki bileziği çıkarıp sattığını öğrendik. Aldığı paralarla yiyecek satın alıp her gece fukahaya (fıkıh âlimlerine) yemek verirdi.” buyurdu. O zamandan bugüne kadar, o hâl ve âdet devam edip gelmektedir.

Halep’te vefat eden Fatıma es-Semerkandi, Salihler Mezarlığı’na defnedildi. Ölümünün son anlarına kadar eşi Fatıma es-Semerkandiyye’ye ahde vefa gösteren İmam Kâsânî, vefat edinceye kadar her Cuma gecesi hanımını ziyaret etmeyi ihmal etmedi. Receb ayının onunda İbrahim Suresini okumakta iken, “Allah’u Teâlâ müminleri, dünyada ve kabirde, kavl-i sabit olan Kelime-i Şehadet üzere tespit ve tahkim etti.” Ayet-i Kerimesine gelince Rahmet-i İlâhiyye’ye kavuştu. Kâsânî’nin kabri, hanımı Fatıma es-Semerkandi’nin yanında olup halk arasında bu iki kabir bugün “Kabru’l Mer’a ve Zevcihâ” (Karı kocanın mezarı) diye bilinmektedir.

Bir baba, kendisine İslâm fıtratında emanet edilen evladını hem güzel ahlaklı hem de hayırlı bir ilim talebesi olarak yetiştirip dünya ve ahirette kazananlardan olma şerefine nail oldu. Bu evlat ise vazifesini sadece ev işlerinden, evlatlarını yetiştirmekten ibaret görmedi. Evet, tüm bunları yerine getirdi fakat bunları yaparken Allah Teâlâ’ya yapılan bir ibadet gözüyle bakıp dininin hükümlerini en ince ayrıntılarına kadar öğrenmeye gayret etti. Yaşamı boyunca “Rabbime karşı nasıl kul olurum?” gayesi taşıyarak ümmetin ilim ve izzet sahibi hanımları arasında yer aldı. Asırlar sonra bile bizlere bir numune-i imtisal oldu.

1 Buhari, Farzu’l Humus 7, İlm 13, İ’tisam 10; Müslim, İmaret 98, Zekât 98-100

2 http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Islam-Âlimleri-Ansiklopedisi/Detay/Fatıma-Bıntı-Alauddın[1]I-Semerkandı/1303

3 Tirmizî, Savm, 82; İbni Mâce, Sıyam, 40

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir