Kendimiz hakkındaki iddialarımız, olumlu ya da olumsuz tanımlamalarımız, öngörülerimiz ya da yanılmalarımız, ütopik ya da realistik olarak bahsettiğimiz “ben”in birer yanı. Dün ve bugünün “ben”ini tanıma, olduğu gibi kabullenme, eğip bükmeden muhasebe etme, şu an ve şu andan sonraki/yarınki “ben” için daha iyiye niyetlenme ve gayretlenme mevsimindeyiz. Allah’ın (Cella Celâluh) ve Resulü’nün (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) istediği bir “ben” inşası için, mayasını, toprağını, meşrebini ve ruhunu reddetmeyen “ben”i tanımaktan başlayıp, bir ömür gayret etmekle mükellefiz. Bu inşa, hemen şimdi başlamalı ise de bir anda ve toptan değil, adım adım gerçekleşecek bir seyir. Adımlarımızı ziyan etmemek için ne yapmalı? Nûr Suresi’nden öğrenmeye çalışalım.
NÛR SURESİ’Nİ TANIYALIM
Kur’an-ı Kerim’in yirmi dördüncü suresi olan Nûr Suresi, altmış dört ayettir. Medenî surelerden olduğu kabul edilir. İsmini, “Nûr Ayeti” olarak da bilinen surenin otuz beşinci ayetinden alır.
Surenin nüzul sebebi olarak Âişe Annemiz’in iffeti hakkında iftira edenlere karşı bizzat Allah Teâlâ’nın onu temize çıkarması hadisesi, Buharî tarafından nakledilmiştir. Âişe Annemiz’den surenin 31. ayeti hakkında “Allah ilk muhacir kadınlara rahmet eylesin. Allah “Kadınlar başörtülerini yakalarının üstüne koysunlar.” emrini indirince, o kadınlar izâr denilen dış elbiselerini yardılar da onlarla başlarını örttüler.” ifadeleri nakledilmiştir. (Buhârî, Tefsîr, 4805)
Sure, nüzul sebebi olan iftira hadisesi ve hukuku hakkında ayetlerle başlar, münafıklar konu edilir. Devam eden ayetlerde Müslüman kadın ve erkeklerin birbirlerine ve diğer Müslümanlara karşı mahremiyetinin sınırları belirlenir, bireylerin ve ailenin korunabilmesi için iffet vurgulanır. İman edenler için tüm imkânlarıyla dünyanın Allah Teâlâ’yı anmaya mani olmayışı hatırlatılır, münafıkların hallerine birkaç kez daha temas edilir.
KUR’AN-I KERİM’DE NÛR SURESİ BAĞLAMINDA PEŞİNDEN GİDİLMEMESİ GEREKEN ADIMLAR
Kur’an-ı Kerim’in üslup özelliklerinden biri olarak müminlere kötü, çirkin, haram olan hususların yapılmaması emrinden ziyade onlara yaklaşılmaması gerekliliği bildirilir. Yaklaşılması dahi yasaklanan hususlarda şeytanın adımlarına uyulmaması gerekliliği de hatırlatılmaktadır. Ayette “Ey iman edenler, şeytanın adımları ardınca gitmeyin. Kim şeytanın adımlarına uyarsa şüphesiz ki o, kötülüğü ve gayr-i meşruyu emreder. Eğer üzerinizde Allah’ın fazl-u rahmeti olmasaydı içinizden hiçbiri(niz) ebedî temize çıkmazdı. Ancak Allah’tır ki kimi dilerse temize çıkarır. Allah hakkıyla işiten, (her şeyi) kemaliyle bilendir.” buyrulmuştur. (Çantay, Meâl, 2: 631)
MANASI AÇISINDAN NÛR SURESİ 21. AYET-İ KERİME
Râzî bu ayetin zahirinden müminlerin şeytana tabi olmayacaklarının anlaşıldığını, çünkü ona tabi olup izinden gidenlerin kâfirler olduğunu belirtir.
Mâturidî Allah Teâlâ’nın müminlere şeytanın adımlarına tâbi olmalarını yasakladığını, ancak şeytanın adımlarının neler olduğunu açıklamadığını ancak şöyle buyurduğunu hatırlatır: “Kim şeytanın adımlarına uyarsa bilsin ki o edepsizliği ve kötülüğü emreder.” Demek ki edepsizlik ve kötülüğe giden her adım şeytandandır.
Zemahşerî ayette zikredilen “fahşâ”nın aşırı çirkin ve kötü olan şey, “münker”in ise insan tabiatının hoşlanmadığı, nefret ettiği ve beğenmediği şeyler olduğunu ifade eder.
Allah Teâlâ’nın kullarına fadl ve rahmet sahibi olarak nitelenmesi, Kur’an-ı Kerim’de farklı surelerde de yer almakla birlikte en çok bu surede zikredilmiştir.
Ayette Allah Teâlâ’dan başka hiçkimsenin temizleyemeyeceği şeyin ne olduğu açıkça zikredilmemiştir. Surenin bağlamından “iftira” olduğu düşünülebilecek bu husus Taberî tarafından günah ve şirkin kiri olarak açıklanmıştır.
Ayette temize çıkarıcının Allah Teâlâ olduğunun bildirilmesi, Ehl-i Sünnet âlimlerine göre kulların fiillerin yaratılmasında mutlak failin, kula irade verenin Allah Teâlâ oluşuna bir delildir. (Mâturidî, Râzî)
Kuşeyrî kulun Allah Teâlâ tarafından tezkiye edilmesinin/temizlenmesinin alameti var mıdır şeklinde akla gelebilecek bir soruyu cevaplar nitelikte şunları söyler: “Allah onları bütün hallerinde, yani fayda ve zarar, kolaylık ve güçlük hususunda Hakk’ın ihsan ettiği nimetleri görmeye döndürmüştür. Arınma Allah’tandır, nimet Allah’tandır, ihsan Allah’tandır.”
ALLAH’A (Cella Celâluh) VE RESULÜ’NE (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) DOĞRU ADIM AT!
Kalite, huşu ve takvasının değerlendirilmesi, kabulü ve reddi yalnızca Allah Teâlâ’ya ait olan farz ve nafile ibadetleri yapmaya gayret ettiği halde, “Yapabildiğim hiçbir şey yok!”, “Bu yaptığım da bir şey mi (bir şey sayılır mı)? Zaten içi dolu değil, Allah’a (Cella Celâluh) ve Resulü’ne (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) layık değil, kaliteli, iyi, eh işte bile değil…” gibi ağızdan çıkıp kulaktan gönle ulaşan, “Yaptığımla kibirlenmeyeyim.” ya da “Yaptığım yeterli değil!” derken bile yoldan çıkaran her ifadenin de şeytandan olduğunu bilelim.
Layık, mükemmel, iyi ya da güzel olamasa da Allah Teâlâ için Resulü’nü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) örnek alarak bir şey(ler) yapmaya çabalarken bizi ondan da mahrum etmeyen çalışan, ümitsizliğe sevk eden, dibe çeken, vazgeçiren, korkutan, kötüye dönüştüren ve kötülüğü yaymada bizi kullanan, yetersiz fakat var olan bir şey(ler)i de yok eden her adım kimden olabilir?
Her tür eksiğimiz, kusurumuz, yamamızla yalnızca Allah Teâlâ’nın kuluyuz. Hatadan doğruya, azdan kaliteli halisane çoğa, kötüden iyiye, taklitten orijinale, kınanmaktan övülmeye, tembellikten gayrete, iyiye ve kötüye sadece bir adım yakınız/uzağız.
Peki, ne yapacağız?
Allah (Cella Celâluh) ve Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) için, Kur’an ve sünnet kılavuzluğunda, sadece bir adım hemen atacağız ve adım atmaya tövbeyle, ümitle, cesaretle, her şeye rağmen devam edeceğiz.
Adamlığımızı işte böyle olan adımlarımız, adım adım inşa edecek …