Cuma, Aralık 19, 2025

Nuri Pakdil: Direnişin Kalbinde Bir Müslüman Yazar

Zuhal Demir
İstanbul Üniversitesi-Tarih

Paylaş

Bizim kalemimiz silahımızdır.” diyen Nuri Pakdil, yalnızca bir yazar değil, bir çağrının sesidir. Onun metinleri, sömürgecilik karşısında şahsiyetini korumayı başaran Müslüman insanın nasıl dik durduğunu gösterir. Edebiyatı, bir direniş formu hâline getiren Pakdil, her satırında Cenab-ı Hakk’a yönelen bir bilinci taşır.

KİMLİĞİNİN TEMELİ: MÜSLÜMAN ŞAHSİYET

Nuri Pakdil, 1934 yılında Kahramanmaraş’ta doğmuştur. Lise yıllarında “Hamle” isimli kendi dergisini çıkarmıştır fakat asıl şiir ve denemelerini Maraş’ta “Demokrasiye Hizmet” gazetesinde yayınlamıştır.

İstanbul’da Hukuk fakültesini bitirdi ve yayın hayatı artık İstanbul’da devam etmiştir ve bu sırada ilk kitabı Batı Notları yayınlanmıştı.

Annesi Hatice Vecihe Hanım ve babası Mehmet Emin Bey iyi derece Arapça ve İslami ilim bilgisine sahipti. Annesi çocukken Nuri Pakdil’e Cezayir öyküleri okurdu ve bazı gedeler arkadaşlarıyla bir araya geldiklerinde öykü uydurma yarışmaları düzenlerlerdi. Böylelikle hem İslami ilim hem de yazı düş dünyası ailevi ortamda gelişmişti.

Nuri Pakdil’in hayatını anlamanın en sahih yolu, onun kendini tanımlama biçiminden geçer: “Ben bir Müslümanım, önce Müslümanım, daima Müslümanım.” Bu cümle, onun bütün yazılarını, düşünce tarzını ve duruşunu belirleyen ana eksendir. Batı taklitçiliğine karşı açtığı ideolojik mesafe, yalnızca bir kültürel eleştiri değildir; bu duruş, bir varlık mücadelesidir.

Pakdil, Asr-ı Saadet’in ruhunu çağımıza taşımayı hedefler. Ona göre “Edebiyat, inancın estetik bir formudur.” Müslüman’ın kalemi, ne salt bir sanat için vardır ne de dünyaya meyletmek içindir; o kalem, Rabbimizin rızası için yazmalıdır.

EDEBİYATI VE DEVRİMCİ DURUŞU

Pakdil’in Edebiyat Dergisi’ni 1969’da kurması, Türkiye’de Müslüman düşünce geleneği açısından bir dönüm noktasıdır. Bu dergi, hem bir düşünce hareketi hem de bir ahlak manifestosu olmuştur.

O, “Edebiyat bir direniştir.” diyerek sanatın tebliğ boyutunu yeniden tanımlar. Bu anlayış, yazı ile eylemi buluşturur.

Nuri Pakdil, Batı’ya karşı direnişi sadece siyasal bir mesele olarak değil, ruhî bir arınma meselesi olarak da görür. Onun için Batı, yalnız dışarıda değil, içimizdedir; onu kalpten söküp atmadan özgürlük gerçekleşmez.

Bu anlamda bir dergiye verdiği röportajda şu satırlar dikkat çekmektedir: “Ben, antikapitalist, antifaşist, antinazist, antisiyonist, antisosyalist ve en önemlisi de Türkiye özelinde olmak üzere antifiravunist bir bilince ve iradeye sahip devrimci bir yazarım” diyen Pakdil, “Benim devrimciliğimin temelini, İslâm dinine olan sarsılmaz bağlılığım oluşturur. İslam dini kıyamete kadar sürecek sürekli devrim anlayışını öngörür.” diyerek de devrimci ruhunun temel dayanağını göstermektedir.

FİLİSTİN DAVASINA ADANMIŞLIK

Pakdil’in Filistin’e olan ilgisi, bir politik sempati değil, imanî bir bağdır. Onun gözünde Kudüs, Müslüman kimliğinin kalbidir.

Kudüs, kalbimizin kıblesidir.” derken bir coğrafyadan değil, bir bilinçten söz eder. Filistinli direnişçilerin acısını kendi bedeninde hisseden Pakdil, kalemiyle işgale karşı saf tutmuştur.

Her fırsatta, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için Müslümanların yeniden bir ruh dirilişine muhtaç olduğunu vurgular. Onun şu sözü, bu adanmışlığın özetidir: “Filistin kurtulmadıkça hiçbir Müslüman ülke özgür değildir.

Pakdil’in Filistin’e dair yazdıkları, yalnızca bir dayanışma metni değil, bir ümmet bilincinin yeniden diriliş çağrısıdır. Bu yönüyle onun eserleri, bugünün Müslüman gençliğine ahlaki ve fikrî bir rehberdir.

DAVA VE MİRASI

Nuri Pakdil, vefat ettiği (2019 / 1441) yılında dahi kalemi elindeydi. Geride bıraktığı eserler; düşünceyi, direnişi ve ahlâkı birleştiren bir inanç mirasıdır. Onun mirası, kalemle başlayan ama Cenab-ı Hakk’a teslimiyetle biten bir mücadeledir.

Bugün, ümmet coğrafyasında yankılanan her adalet çağrısında, Pakdil’in sesi duyulur. Çünkü o, kelimeleriyle inşa ettiği bu manevi binada bir hakikat burcu dikmiştir: “Müslüman susmaz. Müslüman direnir.”

Nuri Pakdil’in kimliği, sadece bir edebiyatçının kimliği değildir; o, çağının tanığı ve ümmetin sesi olmuştur.

Filistin’deki her gözyaşında, Kudüs’ün taşlarında, Mescid-i Aksa’nın minberinde onun ruhu dolaşır.

Bugün bizlere düşen, o ruhu diri tutmaktır. Çünkü Pakdil’in hayatı, “Yazmak da bir cihattır.” sözünün ete kemiğe bürünmüş hâlidir.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir