İlişkilerimizde muhatabımıza kendimizi ifade etmeye çalışırken bazen istediğimiz kelimeleri bulamayız ya da söylediklerimizin derdimizi açıklamada yetersiz kaldığını hissederiz. Karşımızdakinin bizi konuşmakta zorlandığımız o anlarda bakışlarımızdan, duruşumuzdan ya da halimizden anladığını hissettiğimizde anlaşılabildiğimiz için çok mutlu oluruz.
Günlük hayatta hal böyleyken psikolojik destek alınan süreçte de bazen kişinin kendisini açıklarken kelimelerin yetersiz kaldığı durumlar söz konusudur. İşte burada devreye kelimelerin özne olmadığı yardımcı bir araç girer. Peki o araç nedir? Gelin önce o araca bizi götüren sahne arkasındaki sebeplere bakalım.
SAHNE ARKASI
Psikolog ve danışanı arasında iletişimin yeri paha biçilmezdir. Nasıl bir yemeğin ortaya çıkması için en önemli şey malzemelerse terapide de danışanın psikoloğa aktardıkları, ifade ettikleri malzeme niteliğindedir. Bu aktarılanlar arasında kişinin yaşantısı, düşünceleri, duyguları, anıları, rüyaları, şikayetleri ve hatta sessizliklerini bile sayabiliriz. Tıpkı malzemelerin doğranma ve pişirilme süreçleri gibi terapist ve danışan arasında da aktarılanların üzerine çalışılması, kişinin duygu, düşünce ve eylemlerinde zorlandığı hallere yoğunlaşılması ve kendisine dair içgörü kazanması tabiri caizse psikolojik iyileşme yemeğinin pişme aşamalarıdır.
Fakat bazen kişi yaşadıklarının zorluğu sebebiyle bunları ifade etmekte zorlanır. Çünkü yaşanılan zor durumun etkileri sadece duygusal ve davranışsal düzeyde kalmaz, aynı zamanda beyin fonksiyonlarında özellikle de dil ve ifade yeteneğiyle ilgili bölgelerde belirgin değişikliklere yol açabilir. İşte bu durumda kişinin imdadına somut nitelikte olan araçlar yetişir. Sebeplerini saydığımız bu araç da sanatın iyileştirme gücünden yararlanarak yapılan sanat terapisidir.
ANAHTAR–KİLİT İLİŞKİSİ
Soyut olan duygu ve düşüncülerimizi somutlaştırmak olayların anlaşılmasını kolaylaştırır. Mübarek Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizlere bazı konuları somutlaştırarak anlatmıştır. Örneğin “Müminin misali, taze ekin gibidir. Rüzgâr nereden gelirse, onu eğip yatırır, ama kökünden onu koparmaz. Kâfirin misali ise çam ağacı gibidir. Rüzgâr vurdukça ses gelir, yıkılmaz gibi durur. Ama bir devrildi mi bir daha doğrulamaz.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 12, 16/118, 452) hadisi şerifinde somutlaştırmayı görmekteyiz. Sanat terapisinde de kişinin kendisini somut araçlardan faydalanarak ifade etmesi ya da onların etkisinde kalması kendisine dair içgörü kazanmasını engelleyen kilitlerin açılmasında anahtar rolü görür.
KULAKTAN GELEN ŞİFA
Sanat terapisinde görsel araçlardan ve müzikten de yararlanılmaktadır. Örneğin Osmanlı zamanında darüşşifalarda kişilerin maddi ve manevi hastalıklarını tedavi edilmesinde su sesinden, kuşların ötüşünden yararlanılmıştır. Suyun şırıltısı, dinginleştirici ve huzur verici etkisi hastaların kaygılarını azaltarak rahatlamalarına yardımcı olurdu. Suyun düzenli ve ritmik sesi, özellikle uykusuzluk çeken veya aşırı gergin olan hastalar için doğal bir sakinleştirici görevi görürdü. Bazı darüşşifalarda, hastaların bulunduğu avlulara kuş kafesleri yerleştirilir veya açık hava bahçelerinde kuş seslerinin duyulması sağlanırdı. Kuş sesleri, doğanın sakinleştirici bir parçası olarak algılanır ve hastaların psikolojik durumlarını olumlu yönde etkilerdi.
MALZEMELERİN İYİLEŞTİRİCİ ETKİSİ
Günümüzde resim malzemeleri ya da kutu, kuş, çiçek, boncuk, oyuncak bebek gibi farklı imgeleri temsil eden eşyalar aracılığı ile sanat terapisi uygulanmaktadır. Bu süreçte kişinin pastel boya, suluboya, keçeli kalem gibi araçlardan hangisini seçtiği, resim yaparken nelere dikkat ettiği, neleri çizdiği gibi eylemlerin psikolojik olarak bir karşılığı vardır.
Burada önemli olan sonuca değil sürece odaklanmak, estetik kaygı gözetmemektir. Çünkü asıl amaç kişinin kendisini baskı altında kaldığını hissetmeden özgür bir şekilde keşfetmesi ve içgörü kazanmasıdır. “…Kendini ifade etmeyi içeren bu yaratıcı sürecin insanların çatışma ve sorunlarını çözmeye, kişiler arası becerilerini geliştirmeye, stresi azaltmaya, davranışlarını yönetmeye, benlik saygılarını ve öz bilinçlerini arttırmaya iç görü elde etmeye yardımcı olduğu inancını temel alır.” (Sanat Terapisi Yönteminin ve Tekniklerinin Sağlık–İyileştirme Gücü Üzerindeki Etkisi)
RABBİMİZDEN BİZE HEDİYE
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün farklı oluşunda aklıselim sahipleri için elbette ibretler vardır. Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler:) ‘Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!’ ” (Ali İmran Suresi- 190. ve 191. Ayetler).
Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin bizi sürekli doğada yarattığı sanatı tefekkür etmeye çağırmasının bize ne kadar büyük bir hediye olduğunu hiç düşündünüz mü? Kişinin maddi ve manevi halinin iyileşmesine, duygularını ve düşüncelerini anlamlandırmasına hidayet olan bir hediyeden bahsediyoruz.
Sanatın asıl sahibi olan Rabbimizin bizlere Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) aracılığı ile aktardığı ayetlerin kişileri doğada yaratılanlar üzerine düşünmeye davet ettiğini ve içsel bir tazelenmeye götürdüğünü görüyoruz. Rabbimizden niyazımız, bizleri bu sanatı görebilenlerden ve içsel tazelenme yaşayabilenlerden eylesin.