İslam Dini adaleti uyulması gereken bir ilke olarak inananlarına emrederken, Peygamberimiz Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) başta olmak üzere İslam devlet yöneticileri adaleti hâkim kılmak için her türlü özeni göstermişlerdir. Osmanlı Devleti uzun yıllar üç kıta olmak üzere büyük bir coğrafyaya hükmetmesine rağmen, fethettiği bölgeleri ihya etme yoluna gitmiştir. Oluşturduğu düzeni tanıyan milletler, din farkına rağmen Osmanlı idaresini tercih etmişlerdir. Osmanlı devlet yöneticilerinin yönetim anlayışının gerisinde Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e söylediği yaygın olarak iddia edilen “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” anlayışının hâkim olduğu görülmektedir. Bu yüzden Osmanlı yöneticileri hangi din ve milletten olursa olsun, temas ettikleri ve yönettikleri insan topluluklarının hak ve hukuklarını koruyup kollamayı kendilerine vazife saymışlardır. Bu sebeple Osmanlı, devlet anlayışında en önemli hususlardan biri yargı ve adalet kuruluşları olmuştur.
Her vilayet, sancak ve kazada ihtiyacı karşılayacak şekilde bir veya birden fazla kadı bulunurdu. Yeni bir ülke fethedildiğinde askeri mülki memurlarla birlikte bölgeye mutlaka kadı da tayin edilirdi. Bunların yanında adaleti halk nezdinde somutlaştırmak için saray merkezlerine adalet kuleleri inşa edilirdi.
ADALET BURADAN DAĞITILIYOR
Adaletin mimari dayanağı olan yapıların en bileneni Topkapı Sarayı’nın II. avlusunda bulunan Adalet Kulesi’dir. İlk inşası Fatih Sultan Mehmed dönemine ait olan Adalet Kulesi, Adalet Kasrı olarak da bilinmektedir. Fatih Sultan Mehmed döneminde ise kule Kasr-ı Adl olarak adlandırılmıştır. Adalet Kulesi’nin bulunduğu mekân açısından oldukça önemlidir. Devletin yönetildiği ve kararların alındığı Divan-ı Hümayun’a bitişik bir şekilde inşa edilen Adalet Kulesi; topluma, devletin adaletli bir şekilde yönetildiği ve alınan kararlarda adil olunduğuna yönelik bir mesaj vermektedir. Şehrin her noktasından görülen bu kule, “Adalet buradan dağıtılıyor.” anlamını taşımakta ve ülke halkına güven vermekteydi. İnşa edilen bu kule 45 metre ile sarayın en yüksek yapısıdır. Boğazdan bakıldığında sarayın en belirgin bölümü olması sebebiyle Osmanlı padişahlarının adalete verdiği önemin göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Hemen hemen her padişah döneminde sarayın belirli alanlarına yeni yapılar inşa edilmekte ve yenilenmektedir. Adalet Kulesi ise Kanuni Sultan Süleyman devrinde yenilenmiştir. Yenilenme sırasında kulenin üzerine taş bir bölüm eklenmiş ve Divan-ı Hümayun’a bakan bölümüne bir hünkâr penceresi açılmıştır. Padişah bu pencereden, sadrazam tarafından başkanlık edilen toplantıları takip eder ve alınan kararları kontrol etmekteydi. Buradaki amaç yapılan toplantıların padişah tarafından da izleniyor olmasıydı. Reinhold Lubenau “Paşaların tepesine denk gelen koyu renkli bir kafesle ayrılmış bölmede birisi durursa, kimse tarafından görülmez. Türk hükümdarı sık sık orada oturur ve konuşmaları dinler; özellikle perşembe günleri dünyanın her tarafından getirilen yeni haberlerin okunmasını izler.” diyerek, sultanın divan toplantılarını buradan takip ettiğini belirtmektedir.
Çeşitli dönemlerde onarımı yapılan Adalet Kulesi, Sultan II. Mahmud devrinde ampir olarak inşa edilmiş bir köşk olmuştur. 1865 yılına ait fotoğrafta Adalet Kulesi’nin tepesinde günümüzdeki gibi kurşun kaplı bir külah bulunmaktadır. Sultan Abdülaziz döneminde Adalet Kulesi’nin köşk bölümü değiştirilmiş, ampir ve barok tarzına bürünmüştür. Abdülaziz döneminde kulenin köşk bölümü cihannüma biçimini almıştır.
Adalet Kuleleri’nin yalnızca Topkapı Sarayı’nda değil, daha önceki Osmanlı Sarayları’nda da yer almaktaydı. Edirne Sarayı’ndaki “Adalet Kulesi”, Dimetoka, Amasya ve Manisa Sarayı’ndaki kuleler, Kırım Hanları’nın Bahçe Saray’daki “Şahin Kulesi” adalet kulelerine örnek olmuştur. Adalet Kulesi yalnızca saraylarda değil, çok sayıdaki minyatürde de karşımıza hünkârın çadırının kurulduğu yerlerde sembolik anlamını muhafaza etmek amacıyla geçici olarak kurulmaktaydı.
TOB-I MÜZEHHEB
Adalet Kulesi’nin, şehrin her yanından görülmesinin yanı sıra bugün hemen hiç kimsenin farkına varmadığı bir simgesel özelliği de divanhane kubbesinde asılı olan, üzerinde delikler olan altın kaplı küredir. Adalet kavramıyla bağlantılı bu simgesel küre hakkında; “Tob-ı müzehheb” adının kullanıldığı bilinmektedir. Bu küre “Yeryüzünü” temsil etmekte olup, asılı olduğu zincir ise “Akıl ipini” temsil etmektedir. Bu zincirin bir ucu, adaletin uygulanmasında sultanın temsilcisi olan veziriazamın eline verilmiştir. Evliya Çelebi; “Padişah Adalet Köşkü’ne çıkıp bazı büyük davaları dinler” diyerek, her ne kadar kürenin ipinin veziriazam elinde olduğu izlenimi verirse de esas kontrolün sultanın elinde olduğunu hissettirir. Gerçekte divanhanenin ortasında asılı olan bu küre, sultanın toplantıları izlediği pencerenin hizasına asılı bir hedef gibidir. Ülkeye adalet getirmek için sultanın yayından fırlayan oklara benzeyen fermanlar, simgesel olarak delikli kürenin bir yanından girip öte yanından çıkarak, dünyaya zarar vermeden hükmettiğini işaret etmektedir. Lokman Bin Hüseyin’e göre veziriazamı denetiminde tutan sağduyu sahibi sultanın yayından çıkan ok küreye zarar vermez. Osmanlı Sultanlarının adaletin, simgesel mekânını yansıtan divan toplantılarına ellerinde yay ile gelmeleri bu düşünceyi yansıtmaktadır. 1581 tarihli Şehname-i Selim Han albümünde Sultan II. Selim’in, Adalet Kulesi penceresinden attığı okun divanhanenin ortasında asılı olan küreye saplandığı da görülmektedir.