Çarşamba, Kasım 19, 2025

Ümmü’l Muktedir (Şağab Hatun)

Kübra Nur Kapçık

Paylaş

Emevi Devleti’nin yıkılmasıyla Efendimizin amcası Abbas’ın (Radıyallahu Anh) soyundan gelenler Bağdat’ta 750 yılında Abbasi Devleti’ni kurmuştur. Abbasiler, Emeviler’in Arap milliyetçiliği (mevali) politikasının terk etmesiyle beraber, başta Türkler olmak üzere çeşitli milletler büyük gruplar halinde İslamiyet’i kabul etmeye başladı. Abbasi Devleti, Arap olmayan milletleri din kardeşi olarak görüp eşit davrandılar. Böylelikle Müslüman olan Türkleri ordularında görevlendirmeye başladılar. Bu askerlerden oluşan ordular Anadolu’nun doğusundaki birçok şehri Bizans İmparatorluğu’ndan aldı. Abbasiler, Türk askerleri için şehirler inşa ettiler. Bu şehirlerden en önemlisi günümüzde Irak sınırları içinde yer alan Samarra şehri idi. Türkler, Abbasi Devleti içinde zamanla valilik gibi önemli görevlere kadar yükselerek devletin yönetiminde etkili oldular.

Bu devirlerde askeri ve idari mevkilerde yükselmiş ünlü Türk komutan ve devlet adamlarının yanı sıra Türk hatunları da mevcuttu. Türk hatunların birçoğu Abbasi halifeleri ile evlenmişler ve veliaht anneleri olmuşlardır. Abbasi Devleti’nde Ümmü’l Muktedir adı ile bilinen Şağab Hatun çeyrek asır devletin yönetimde önemli rol almıştı. Ümmü’l Muktedir, Mu’tazıd-Billâh’ın hanımı ve Muktedir Billâh’ın annesi idi. Ümmü’l-Kâsım bint Muhammed b. Abdullah b. Tâhir’in Türk asıllı cariyesidir.  Asıl adı Naim olup Muktedir Billâh tarafından Şağab olarak adlandırılmıştır. Muktedir Billâh’ın dünyaya gelmesi sebebiyle bu cariyeye “Şağab” adı verilmiştir ve böylelikle Ümmü’l Veled statüsüne yükselmiştir. Şağab Hatun’un oğlu Ca‘fer Muktedir-Billâh lakabıyla on üç yaşında halife ilan edildi. Ancak halife bir otorite kuramayacağından annesi idareyi tamamen kendi kontrolü altına aldı.

SOSYAL KALKINMA

Uzun seneler devam eden saltanat döneminde sadece siyası, idari değil toplumun sosyal meseleleri ile de hemhal olmuş ve külliye, hastane, vakıf gibi toplum yararına faydalı olacak hizmetlerde bulunmuştur. Devlet idaresinde öncülük ederek sosyal dayanışmayı ve bütünleşmeyi sağlamıştır. Yapılan yardım faaliyetlerinin en başında ise Bağdat’ta yaptırmış olduğu hastane gelmekteydi.  Bu hastanenin en büyük özellliği ise yoksul, hasta kimselerin ücretsiz bir şekilde hizmet alabilmesiydi. “Ümmül Muktedir Valide Sultan Hastanesi” olarak tarihe geçen bu hastaneye devrin en büyük ve en ünlü hekimlerinden biri olan Sinan b. Sabit el-Harrari’yi getirilmiştir. Hastanenin bütün giderleri ve görevlilere ödenen maaşlar Ümmü’l Muktedir tarafından karşılanmaktaydı. Yapılan bu faaliyetler o dönem için İslam kültür ve medeniyetinin önemli bir beşiği olan Bağdat’ta Müslümanların tıp ilmine ne kadar önem verdiklerini göstermekteydi ve toplum açısından fırsat eşitliği, ulaşılabilir hizmet sunmaktaydı. Yaptırmış olduğu hastanenin yanı sıra Bağdat’ta Katiatüd-Dakik bölgesinde Camii de mevcuttu. Halk arasında da Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) geceleri namaz kıldığına dair rivayetler bulunur.  Akabinde Ümmü’l Muktedir’in yapmış olduğu yardımlar kutsal topraklara da ulaşmaktaydı. Mekke, Medine ve Mescid-i Aksa’nın tamiri ayrıca kutsal mabetlerin çevresinde yaşayan yoksullarında ihtiyaçlarını karşılamaktaydı. Bu coğrafyalarda nöbet tutan askerlerin de ihtiyaçlarını karşılamaktaydılar.

HALİFELİK TAHTINDA BİR HANIM

Muktedir Billâh’ın halifeliği döneminde “Türk Hatunları Saltanatı”’ zirve dönemini yaşamaktaydı. Ümmü’l Muktedir, devlet işlerinde erkekler kadar kadınlara da önem vermiş ve kendi idaresi zamanında kadınları önemli makamlara getirtmiştir. Ümmü’l Muktedir’in günümüz modern vakıf müesseselerinin kadınlar arasında ilk kurucularından, öncüsü olduğunu bilinmektedir.

El-Kahramane ise Abbasi hilafetinde kadınlar için tahsis edilmiş üst seviyede önemli resmi devlet makamlarından birisidir. Bütün masraf ihtiyaçların giderilmesi el-Kahramane’den oluşuyordu. Böylelikle halife ile sıkı temas halinde olmaktaydılar. Kadınlara toplumda hilafet merkezinde önemli görevler ancak Ümmü’l Muktedir (Şağab Hatun) zamanında verilmiştir. Kadınlara verilen değer ve önemin bir diğer göstergesi ise “Meclisü’l Mezalim“  veya “Livanü’l Mezalim” İstiraf Mahkemeleri’ne başkanlık eden kadın hâkimleri bile mevcuttu. Bu meclislerde her cuma günü halkın şikâyetlerinin dinlenip hüküm verilmesini emretti. Ancak halk bu durumu yadırgadı ve aleyhte konuşmaya başladı.

İlerleyen süreçlerde Abbasi hanedanı içerisinde yaşanan taht mücadelelerinden Ümmü’l Muktedir ve ailesi olumsuz etkilenmiştir. Halifeliğin Kahir-Billâh’a geçmesi ile Ümmü’l Muktedir ve çocukları hapsedilmiştir. Ümmü’l Muktedir bu sırada istiska (vücudun su toplaması) hastalığı vardı ve oğlunun ölümüyle hastalığı daha da artmıştı. Yeni halife, devlete ciddi gelir getirecek olan Ümmü’l Muktedir’in tüm malvarlığının satılmasını istiyordu. Ümmü’l Muktedir, şahsi mallarının ve mücevherlerinin alınmasında bir beis olmadığını fakat vakıflara ayırdığı malların satılmasına asla rıza göstermeyeceğini, onları Mekke ve Medine’ye, hac yollarına, fakir Müslümanlara yardım için tahsis ettiğini söyledi. Bunun üzerine Kahir-Billâh, kadıları çağırarak onların huzurunda işkence ederek Şağab Hatun’un bütün mal ve eşyalarının, satılmasına rıza gösterdiğine dair bir belge tanzim ettirdi. Bütün bu yorucu ve üzücü sürecin ardından Ümmü’l Muktedir’in hastalığı ağırlaşınca 933 yılında vefat etti ve Rusafe’deki türbesine defnedildi.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir