Ramazan ayı, Allah Teâlâ’nın müminlere ihsan ettiği sayısız nimetlerden biridir. Bu kıymetli ayı diğer aylardan farklı kılan özelliklerden biri ise bu aya özgü bir ibadet olan Ramazan orucudur. Oruç, uğrunda çekilen zahmetlerin karşılığını hem dünyada hem de ahirette karşılıksız bırakmayan bir rahmettir. Rabbimiz, “İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir, oruç Benim içindir.” buyurmuştur. Ramazan-ı Şerif ayında bulunmamız hasebiyle böyle kıymetli bir ibadet olan orucun, önem ve mahiyetini, bizlerin hayatında olması gereken konumunu Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mübarek sözleri ışığında birlikte mülahaza edelim.
Türkçeye Farsçadan “oruç” olarak geçen “savm” kelimesi sözlükte “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak” anlamına gelmektedir. Terim olarak ise oruç, tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar şer’an belirlenmiş ibadeti yerine getirmek niyetiyle yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmayı ifade eder.1 Oruç, hicretin ikinci yılında, Bedir Savaşı’ndan önce, Şaban ayında Medine’de farz kılınmıştır. Peygamber Efendimiz ise vefatına kadar dokuz Ramazan geçirmiş, bunların ikisi Bedir ve Mekke’nin fethine denk geldiğinden seferde geçmiştir.
ASR-I SAADETTE ORUÇ HEYECANI
Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) en hayırlı ümmet olarak nitelendirdiği Ashab-ı Kiram, Ramazan ayını büyük bir heyecanla bekler, orucu sadece açlıktan ibaret görmez, bu ayda yaptıkları ibadet ve ha[1]yırlarda birbirleri ile yarışırlardı. Kendilerini, “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır.”2 ayetinin muhatabı olarak görerek bu ayda Kur’an-ı Kerim’i çokça okumanın yanında ayetleri anlama ve hayatlarına geçirme gayretinde bulunurlardı.
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) oruçlu olduğu günlerde günlük hayatındaki işlerini yerine getirmeye devam eder, oruçla birlikte diğer ibadetlerini de artırırdı. Ramazan ayı boyunca o zamana kadar kendisine nazil olan Kuran ayetlerini Cebrail’e arz ederdi. Bu ayda çokça hasta ve yaşlı ziyaretlerinde bulunur, ashabından ihtiyaç sahiplerini belirleyerek ihtiyaçlarını gidermeye çalışır, ashabına da bu ayda çokça infakta bulunmalarını tavsiye ederdi. İbni Abbas (Radıyallahu Anh) O’nun bu cömertliğini şöyle anlatırdı: “Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayır konusunda insanların en cömerdi idi. Özellikle Ramazan ayında Cebrail ile görüştüğünde bu cömertliğinin sınırı olmazdı. Cebrail ile görüşmesi ise Ramazan ayı boyunca her gün gerçekleşirdi. O’nun da hayır-hasenattaki cömertliği esen rüzgâra benzerdi.”3
Mutlaka sahur yapan Efendimiz (Radıyallahu Anh) “Mutlaka sahura kalkın, çünkü sahurda bereket vardır.”4 buyururdu. İftar yemeklerinde de aşırıya gitmekten sakınır, orucunu hurma ile açar, hurma bulamadığı zamanlarda ise su ile açardı. Bu ayda iftardan sonra gerek cemaat ile gerekse tek başına teravih namazını kılar, ashabının da bu namazı kılmalarını teşvik ederdi.
“ORUÇ KALKANDIR!”
Hadis-i Şerifler, bizlere orucun önemi ve mahiyetini en güzel şekilde ifade etmektedir. Nitekim, Ebu Hureyre’den (Radıyallahu Anh) rivayet edi[1]len bir Hadis-i Şerifte Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve Celil olan Allah, ‘İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç Benim içindir, mükâfatını da Ben vereceğim.’ buyurmuştur. Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: ‘Ben oruçluyum.’ desin. Muhammed’in canı kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır.”5 Hadis-i Şerifte Allah Teâlâ’nın tüm ibadetler bir yana oruç ibadetini kendine nispet etmesi dikkat çekicidir. Hakîm et-Tirmizî tüm ameller Allah için yapılırken oruca diğer ibadetlerden farklı bir özellik verilmesini şöyle açıklamaktadır: “Oruç, cemaatle yapılan bir ibadet değildir ve Allah Teâlâ ile oruçlu arasında gizli olarak kalır. Dahası hafaza melekleri dahi bunu bilemezler ve muttali olamazlar. Ayrıca meleklere, orucun mükâfatı, miktarı ve sevabı da kapalıdır. Zira kuluna orucun sevabını vermeyi Allah kendisi üstlenerek onun şehevî arzuları gidip geldikçe de sebat üzere kararlılığını yeniler ve ona her azmi karşılığında yeni bir sevap yazar.”6
Efendimizin orucu kalkan olarak nitelemesine gelince bir kimseyi askerî savaşta koruyan en önemli aletlerden biri olan kalkan gibi oruç da bir Müslümanı dışarıdan gelebilecek her türlü tehlikelerden korumaktadır. Bu korumayı üç grupta inceleyebiliriz:
- Biyolojik koruma: Oruç, insanı günah işlemekten uzaklaştırma gibi manevî hastalıklardan korumakla kalmamak da beden sağlımız için de kalkan görevi görmektedir. Özellikle son yıllarda yapılan araştırmalar orucun yalnızca nefsi tezkiye etmekle kalmayıp insan sağlığına da önemli etkileri olduğunu kanıtlamaktadır. Ünlü Fransız cerrah ve fizyolog Alexis Carrel de orucun proteinleri ve organların yağlı maddelerini harekete geçirdiğini, sıcaktan soğuğa ve soğuktan sıcağa geçmeyle, organizmaların hararetini tanzim eden çok sayıda mekanizma harekete geçtiğini böylelikle vücudun daha güçlü, daha esnek ve görevlerini yapmaya daha hazır hâle getirdiğini ifade etmektedir.
- Sosyolojik koruma: Oruç, nefsî arzularımızı kontrol altına almasının dışında amellerimize, sözlerimize de etki ederek onları kontrol altına alır ve güzelleştirir. Hadis-i Şerifte geçtiği üzere Efendimiz, birinin bize karşı aykırı bir davranışı karşısında olayı büyütmemek adına oruçlu olduğunu ifade etmesi gerektiğini söyleyerek olası bir olumsuz durumun oluşmasını engellemeyi, toplumsal huzurun sağlamasını arzu etmiştir.
- Ahirette azaptan koruma: Âlimlerin ekseriyeti orucun bir kalkana benzetilmesinin ahirette mümini cehennem ateşine karşı koruyacak olması nedeni ile olduğunu ifade etmişlerdir.
BİZ ORUCA NE VERMELİ, ONDAN NE ALMALIYIZ
Allah Teâlâ’nın bir izzet-i ikramı olarak bizlere bahşettiği Ramazan ayını ahirette kurtuluşumuz için bir vesile görmeli, bu hususta Efendimizi kendimize örnek almalıyız. Ramazan ayını sadece gün boyu açlıktan ibaret görmemeli, bir yıl boyunca yapmış olduğumuz amelleri gözden geçirerek iç muhasebemizi yapmalıyız. Ashab-ı Kiram gibi hayır amellerde birbirimizle yarışmalı, kulluk yarışını ön saflarda tamamlamalıyız. Sezai Karakoç’un da dediği gibi; “Oruç geldi, öyleyse oruca yemek taşımalı, su sunmalı, orucun lambasını yakmalı, örtüler atmalı üzerine ki geldiğinden daha zengin gitsin. Verdiğinden daha çok alsın. Yanına gideceği eski oruçlara katacağı, söyleyeceği çok şeyler bulunsun.”
1 Ali İhsan Yitik, “Oruç”, TDV İslam Ansiklopedisi
2 Bakara Suresi, 185
3 Buharî, “Savm”, 7
4 Buharî, “Savm”, 20
5 Buharî, “Savm” 9; Müslim, “Sıyâm”, 163
6 Hakîm et-Tirmizî, Nevadiru’l Usûl, 3, 108-109, 193-194