İslamiyet’le yoğrulmuş olan Türk toplumu, o kültürün bir gerekliliği ve bir getirisi olarak peygamber sevgisini de her daim içinde barındırmıştır. Resulullah’ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Sizden biriniz beni anne babasından, evlatlarından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçek manada iman etmiş olmaz.” hadis-i şerifine intisap ederek O’nun (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sevgisini içinde büyütmüş ve bu sevginin gereği olan sünnetine de gereken ehemmiyeti vermiştir. Elbette bu derin ve geniş sevgi toplumdaki her bir sanata ve fiile yansıdığı gibi edebiyata da yansımış, bu sebepten klasik edebiyatımızda mevlid, hilye, mirâciye, şemâil, hicretname, kırk hadis gibi Peygamber Efendimiz’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bahseden çok çeşitli türler ortaya çıkmıştır.
KLASİK NAAT KÜLTÜRÜ
Diyebiliriz ki, yukarıda saydığımız türler içerisinde Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sevgisini en güzel ve en zengin işleyen tür “şiirin ufku” olarak tabir edilen naatlardır. Klasik edebiyatımızda sayısız örnekleri olan naatlar Peygamber’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) olan aşk ile sevgiyi konu alır. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sevgilidir, maşuk-u hakikîdir. Yine bu naatların sonlarında şair şefaat talebinde bulunur.
İlk örneklerini asr-ı saadette Kâ‘b b. Züheyr’in (Radıyallahu Anh) Ḳaṣide-i Bürde’siyle vermiştir. Türk edebiyatında ilk naat örneğine Kutadgu Bilig’de rastlanmaktadır. Yûsuf Has Hâcib ile başlayan bu gelenek Edib Ahmed Yüknekî’nin Atebetü’l-Hakāyık ve Ahmed Yesevî’nin Dîvân-ı Hikmet’inden sonra Anadolu sahası dışında pek çok şair tarafından devam ettirilmiştir.
Bu türün klasik edebiyatımızdaki en önemli ve en akılda kalıcı örneklerinden biri de Fuzulî’nin “Su Kasidesi”dir. Zira 16. yüzyılda yazılan bu eser asırlardır okunmaya devam etmiş, günümüze kadar ulaşmış ve günümüzde de mümtaz yerini muhafaza etmiştir. Bu naatın klasikleşmiş olmasının en önemli sebeplerinden biri şairin derin anlatımıdır. Sevgili (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sudur, ona göre. Su ise vazgeçilmez olandır, hayattır ve en büyük ihtiyaçtır.
Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su[1]
MODERN NAAT KÜLTÜRÜ
19. yüzyılda toplumda birtakım değişiklikler başlar. İslami kültür ve düşünce yapısından yavaş yavaş uzaklaşan, Batılılaşma’ya kayan 19. yüzyıl aydınının eserlerinde de elbet bu kaymanın izleri görünecek, kalemler değişen düşüncelerin beyaz bayraklı elçileri olacaktır.
İlk etapta ani bir kopuşa cesaret edilemez. Değişen düşüncelere rağmen naatlar yine de yayınlanan her bir eserin, hatta Batılılaşma’nın önünü çeken isimlerin dahi eserlerinin başlarında kalmaya devam etmektedir. Fakat bir adım diğer bir adımı getirir ve yavaş yavaş kısalan naatlar en son büsbütün eserlerin başlarından atılır. Artık az sayıda kalem O’nu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hatırlamaktadır. Türk şairi âdeta Resulullah’a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) arkasını dönmüştür.
Naata tutunan ve bırakmayan şairlerden biri Mehmet Akif’tir. Naat türündeki kırılma da onunla birlikte gerçekleşmiştir. 20. yüzyıl başlarında Balkan Savaşı sırasında yazdığı “Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi” başlıklı şiiri, daha önce gelen peygamber şiirlerinden farklı bir duruştadır. Çünkü asır başkalaşmıştır.
Bir zamanlar İslam’ın sancağını yükseklerde dalgalandıran Osmanlı, parça parça yıkılan bir bina gibi çökmektedir. Şiirin yazıldığı tarihte kaybettiğimiz dehşetli bir harp vuku bulduğu için ümmet mazlum, şair mahzundur. Bu duygular içerisinde Efendimiz’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir istimdat, yani bir yardım çağrısında bulunur. Müslümanları içinde bulunduğu karanlıktan aydınlığa çıkaracak olan, yine bir zamanlar Mekke’yi, sonra tüm âlemini karanlıklardan aydınlığa çıkaran Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nurudur.
Necip Fazıl ise peygamber temasını her bir eserinde büyük oranda işler. Kendi üslubunda bir Siyer-i Nebi olan “Çöle İnen Nur” eseri nesir olarak, “Esselâm” eseri ise manzum olarak yazılmış, büyük edebi değeri bulunan eserlerdir. Modern Edebiyat’ımızda ilklerdendir. Her eserinde Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) en büyük önder, örnek alınması gereken öncü, her iş ve fikirde ölçü, kendisine kayıtsız teslimiyetin gerektiği rehberdir.
Belki de modern Türk şiirinde Peygamber’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) en zengin ve derin anlatan Sezai Karakoç olmuştur. “Gün Doğmadan”, “Gül Muştusu”, “Hızır’la Kırk Saat”, “Yitik Cennet” gibi pek çok eserinde kullandığı özgün üslup ile Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sevgisini derinlemesine hissettirmiş, okuyucuyu uzak ve uzun tefekkürlere sürüklemiştir.
Göz seni görmeli, ağız seni söylemeli
Hafıza seni anmak ödevinde mi
Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli
Sen Eskimoların ısınması sevgililer mahşeri[2]
[1] Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî’nin (alelâde)
sözleri nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su
(damlası) gibi birer inci olmuştur.
[2] Sezai Karakoç, Küçük Na’t
