Hayatımız boyunca pek çok farklı kişiyle tanışıp onlarla dostluklar kuruyor, bazılarına ise derin duygular besliyoruz. Birlikte zaman geçirip birçok anımızı beraber yaşıyoruz. Beraber yaşadıkça fark ediyoruz ki sevmem dediğimiz şeyleri karşımızdaki seviyor diye biz de sevmeye başlamışız. Peki, bu gerçekten mümkün mü? Sevdiğimiz kişilerle olan benzerliklerimiz aşkın ve/veya dostluğun doğal bir sonucu mu, yoksa bu benzerliklerin arkasında başka dinamikler mi var?
SEVDİKLERİMİZE NASIL AYAK UYDURURUZ?
Sevgi konusu farklı bilim dallarında farklı şekilde açıklamalarla karşımıza çıkmakta. Psikoloji bilimi de bu kavramı farklı açılardan ele almış. Örneğin bir arada olan insanların bir süre sonra birbirlerine benzemesi hakkında “ayna nöronlar” adı verilen beyin hücrelerinden bahsedilir. Bu nöronlar, bir başkasının davranışını gözlemlediğimizde aktif hale gelir ve gözlemlerimiz bizim üzerimizde de izlenilmeye başlanır. Karşımızdaki esnemeye başladığında biz de esneriz, birden önündeki sudan içmeye başlayınca biz de içmeye başlarız. Dolayısıyla fark etmeden yaptığımız bu gözlemler bir süre sonra bizim üzerimizde görülür.
Sevdiğimiz kişilerle geçirdiğimiz zaman arttıkça onların duygusal hallerine ve davranışlarına karşı daha duyarlı hale geliriz. Onların sevdiği şeyleri sevmeye, kullandıkları ifadeleri kullanmaya ve hatta beden dillerini benimsemeye dahi başlayabiliyoruz. Bu sistem insanda bir öğrenme süreci de başlatmış oluyor. Psikolojide “Sosyal Öğrenme Teorisi” denilen kavram insanların başkalarını gözlemleyerek nasıl öğrendiğini bize açıklar nitelikte; “Etrafındaki insanları gözlemle, onların davranışlarını analiz et, başarılı olanları taklit et ve sen de öğren!” Bu sebeple çevremizdeki insanlar ve onların davranışları bizim için çok önemli bir öğrenme kaynağıdır, diyebiliriz.
BİRLİKTE OLMANIN GÜCÜ: BİRBİRİMİZİ NASIL ETKİLERİZ?
Grup psikolojisi hakkında yapılan araştırmalar, insanların sosyal gruplar içinde nasıl davrandıklarını ve grup dinamiklerinin nasıl işlediğini inceler. Bununla beraber, insanların sevdiği kişilere benzeme eğilimi de bu alanda incelenen konulardandır. İnsanlar, sosyal gruplara ait olmak ve kabul görmek için benzerlik arayışı içinde olduklarından bu arayış, grup üyelerine benzeme eğilimini de tetikler.
Günlük hayatımıza bakacak olursak, sürekli başkalarıyla iletişim kuruyor ve onlardan etkileniyoruz. Sevdiğimiz kişilerle sık sık bir araya geldiğimizde onların değerlerini, inançlarını ve davranışlarını benimsememiz kaçınılmaz bir hale geliyor. Bir nevi birbirimize sosyal ayna görevi görüyoruz da diyebiliriz. Örneğin bir arkadaş grubunda herkes aynı filmi izlediğinde, o film hakkında benzer görüşler gelişmeye başlıyor. Bu durum, grupla bir arada olmanın psikolojik getirisi olarak karşımıza çıkıyor.
KALPTEN KALBE KURULAN KÖPRÜLER
Birlikte olduğumuz insanların olumlu özellikleri bize de yansır ve bir süre sonra bu özellikler bizim üzerimizde de görülmeye başlanır. İslam’da cemaatle namaz kılmanın önemine baktığımızda bunun sadece ibadet etmek değil, aynı zamanda birlik ve beraberlik duygusunu pekiştirmek ve olumlu özellikler kazanmak için de elzem olduğunu görürüz. Her konuda olduğu gibi sosyal hayatla ilgili de yol gösterici olan dinimiz, bu konuda da çokça rehber oluyor ve bize bahsettiğimiz tüm bu sebep sonuçları özetliyor.
“İnsan kimi sever ve kiminle beraber olursa, onun hali ile hallenir. Zira insanoğlunun şahsiyet ve karakteri, diğer insanlarınkine benzemeye ve onları taklit etmeye meyyaldir.” (Osman Nuri Topbaş, Hakk’a Adanmış Gençlik)
Rabbimiz ayet-i kerimede “Salih ve sâdıklarla beraber olun.” (Tevbe Suresi 119) diyerek dostluk ve arkadaşlıktaki bu önemli kriterlere dikkat etmemizi emretmiş ve yine yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim de bu konuda bize en güzel rehber olmuştur.
Bu yazı boyunca, sevdiklerimizle olan ilişkilerimizin bizleri nasıl etkileyeceğine bakmaya çalıştık. Unutmamamız gereken bir şey var: Sevgi dolu bir ilişki, her iki tarafın da benzersizliğini anlamak ve birbirlerine destek olmakla büyür. Sevdiğimiz kişilere benzeme arzusu sadece dışsal bir yansıma değil, aynı zamanda içsel bir yolculuktur. Kendimizi keşfederken ve başkalarını anlarken, daha derin bağlar kurarız.
Sonuç olarak, sevdiğimiz kişilere benzeme arzusu, insan ilişkilerinin karmaşıklığını ve güzelliğini yansıtan bir gerçektir. Grup içindeki bağlarımızı derinleştirirken, kişisel kimliğimizi de ifade etmeyi unutmamalıyız. Sevgi, birbirimize olan bağlarımızı güçlendiren ve bizi bir araya getiren en güçlü kuvvettir. İçimizdeki yansımaları keşfetmeye ve sevgi dolu bir yolculukta birlikte ilerlemeye devam edelim. Yolculuğumuz boyunca, sevginin bizi bir araya getiren gücünü hatırlayalım ve birlikte büyümenin güzelliğini hissedelim.