Pazar, Aralık 22, 2024

Ebedileşen Sevgi: Tac Mahal

Banu Beyza Er

Paylaş

Yapılar, insanların korunma ve barınma gereksiniminden kaynaklı alan oluşturma isteğinden doğdu. En temel içgüdülerimizden hayatta kalma tepkisiyle oluşan alanlar, zamanla ihtiyaç çeşitlerine göre şekillendi. Eğitim, tedavi, alışveriş, üretim, ibadet gibi yapılan faaliyetlere göre düzenlendi. Bazı yapılar ise unutmamak adına yapıldı. O kişinin ziyaret edilmesi, uğrunda savaş verdiği davayı hatırlatmak, bazen ise ölümsüz sevgiyi somutlaştırmak için… Türbeler ve mozoleler (anıt kabirler) gibi.

ESERE AKTARILAN DUYGULAR

İnsan sevdiğini kaybettiği zaman acısını paylaşacak kişiyi de kaybetmiş oluyor. Duygular kişiyle paylaşılamayınca, eserlere dönüşüyor. Tıpkı Abdülhak Hamit Tarhan’ın eşi Fatıma Hanım’ın ölümünden sonra yazdığı şiir gibi.

“Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı,

Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı.

Şimdi buradaydı, gitti elden,

Gitti ebede gelip ezelden.”

Birçok eser türüne konu olmuş “sevgi” hissiyatının mimaride de karşılığı mevcut. Bunlardan biri, Hindistan’ın Agra şehrinde bulunan bir türbe; Tac Mahal. Sevginin somutlaşıp kalıcı hale dönüştüğü bir eser. Babür İmparatorluğu’nun beşinci kralı Şah Cihan tarafından eşi Ercümend Bânu Begüm’ün (Mümtaz Mahal) vefatı üzerine yaptırılıyor. Temeli sevgi üzerine atılmış, mimari olgunluk arz eden eşsiz güzelliğiyle dünya üzerinde inşa edilmiş, imrenilen bir eserdir.

Bazı kaynaklarda mimarın Osmanlı asıllı Mehmet İsa Efendi, uluslararası diğer kaynaklarda ise Hint asıllı Nadiri’l-asr Üstad Ahmed Lahori’nin olduğu rivayet edilmekte fakat resmi olarak bilinmemektedir. Yapım aşamasında Osmanlı, İran, Hint ve Suriye kökenli sanatkârlarla çalışarak güçlü bir ekip kurulmuştur. İslâm mimarisindeki türbelerin en güzel örneklerinden biridir.

ÂLEM-İ HAYAL

Tac mahal, içinde birçok yapıyı bulunduran bir külliyedir. Ön kapıdan girdiğimizde bizi giriş avlusu karşılar. Burası bir geçiş mekânıdır. İçinde mezar görevlilerinin kaldığı yer, bahçe ve yollar mevcuttur. İlerlediğimizde Darvaza-i Ravza kapısından açılan ana avluyu görürüz.

Ana avlu İslâm mimarisinde sık görülen çar-bağ planlıdır. Dört anlamına gelen çar (cehar), mekânın dört yönüne vurgu yapar. Dört yönden gelen su kanallarının ortada birleştiği büyük bir havuz ile bahçe dörde bölünmüş olur. Dört sayısının 4 yönü (Kuzey, güney, doğu, batı), 4 hayat unsurunu (ateş, su, toprak, hava) veya 4 cennet ırmağını temsil ettiği rivayet edilir. “…Rabbine itaatsizlikten sakınanlara vaad edilen cennetin temsili şudur: İçinde doğal nitelikleri bozulmamış su ırmakları, tadı bozulmamış süt ırmakları, içenlere lezzet veren şarap ırmakları, süzülmüş bal ırmakları bulunan bir bahçedir…” (Muhammed Suresi15)

Avluda yapıyı yansıtan su havuzunun sonunda bir şaheser olan türbe konumlandırılmıştır. Bir yanına mescit diğer yanına ise kabul salonu ve misafirhane yapılarak ana planda simetri sağlanmıştır. Yamuna nehri önüne yapılan eser çevresiyle bütünleşerek adeta cennet bahçelerinin tasvirini anımsatır. Her detayıyla ilmek ilmek işlenen yapı topluluğu, 1632’de başlamış ve yapımı 22 yıl sürerek 1654 yılında tamamlanmıştır.

TÜRBE TEZYİNÂTI

Kare bir kaide üzerine yapılan türbe; beyaz mermerden, diğer tüm yapılar ise kırmızı kum taşından yapılmıştır. Bu sayede türbe ön plana çıkarılarak, külliyenin odak noktası vurgulanmıştır. Soğan kubbe ve dört minaresiyle camiyi andırır. Kare planlı dış cephenin, iç mekânı sekizgen planlıdır. Dört duvarında eyvanlardan geçiş yapılan dört köşe oda vardır. Diğer dört duvarında ise sivri kemerle oluşturulmuş cam mozaikli pencere ve kapılar bulunmakta fakat yalnızca güney tarafından giriş yapılmaktadır. Cam mozaikler sayesinde türbe içine giren ışıklar görsel bir şölen oluşturur.

Selçuklu Mimarisinde, kümbetlerde uygulanan kriptalı defin planının farklı bir emsalini burada görmek mümkün. Orta mekânda iki adet mermer sanduka yer alır fakat bu mezarlar semboliktir. Şah Cihan ve Mümtaz Mahal’in mezar sandukaları orta mekânın altındaki mezar odasında bulunur.

Tac Mahal’in türbesinde ve kapısında toplam 25 adet kitabe bulunmakta, 22 farklı sureden ayetler yer almaktadır. Bu yazılar Abdülhak Şirâzi (Amanat Khan) tarafından işlenmiştir. İranlı, Hintli ve Arap olan birçok yardımcı hattat ile çalışmıştır. Bu kişilerden önemli biri de Osmanlı tebaasından olduğu bilinen Settâr Han’dır.

Birçok ülkeden getirilen kakmacı, oymacı, hattatlar ve taş kesicilerin işçilikleri birleşerek ortaya bir başyapıt çıkmıştır. Kubbe, kemer, kitabe ve sanduka gibi alanlarda, bitki ve geometrik motifler kullanılmıştır. Pietra dura (renkli taş kakma) tekniğiyle yapılan tezyinatlarda; zümrüt, yakut, pırlanta, inci ve birçok kıymetli taş kullanılmıştır. Tac Mahal, farklı disiplinlerin bir araya gelip aynı dili yakaladığı eşsiz örneklerden biridir.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir