Pazar, Mayıs 18, 2025

Kabuğuna Gizlenmiş İnci “Hubbi Ayşe Hatun”

Ehliman Simitçioğlu

Paylaş

  1. yüzyılın gerek siyasi gerekse sosyo-ekonomik gücüyle tarihimizde muhteşem sıfatına sahip olması boşuna değildi elbette. Kanuni Sultan Süleyman gibi güçlü bir padişahın etkisi ülkenin her kademesinde olduğu kadar edebiyat sahasında da bu gücü göstermiştir. Bu yüzyılda daha da gelişen, olgunlaşan Klasik şiirimiz içinde, önemli bir yeri olan Hubbi Hatun, hemen bütün padişahlar gibi kendisi de büyük bir şair olan Muhibbi’nin sütkardeşi Beşiktaşlı Yahya Efendi’nin torunudur. Hiç şüphesiz şehzadeler şehri olan Amasya’da doğmuş olması da Hubbi Ayşe Hatun’un önemli bir şair olmasında etkilidir.

Osmanlı Hanedanlığı için şiir ve şair her zaman önemini korumuştur. Osmanlı padişahları arasından Divanı ya da Divançesi olan şair sayısı ondur. Divanı olmayan fakat az sayıda şiir yazan padişahlarımızın yanında şiirle meşgul olan hatta Divan veya Divançesi olan şehzadelerimiz de vardır. (Öztoprak vd., Osmanlı Hanedan Şairleri, 2021, I, s. 22, 23) Son dönemlerde yapılan araştırmalar, şiire verilen önemin bu kadarla kalmadığını göstermektedir. Zira şiir, sadece hanedan mensupları için değil, onların hizmetinde bulunanların da ilgisini çekmiştir.

  1. yüzyıla kadar geçen süre zarfında Osmanlı şehzadelerinin bilim ve sanat noktasında yetiştirilmesine özen gösterilmiştir. (17. Yüzyılda şehzadelerin sancağa çıkma geleneğinden vaz geçilmesi yetenekli padişahların yetişmesinin başlıca engeli oldu. Abdülkadir Özcan, 17. Yüzyıl Işığında Osmanlı “Osmanlı’nın Kayıp Asrı”, s. 27) Bu eğitim süreci şehzadeler daha sancağa çıkmadan başlar, önemli hocaların tedrisatından geçirilmekle yetinilmez, eğitime şehzadelerin küçük yaşta yanlarına verilen nedimelerle de destek yapılırdı. İşte III. Murad’ın nedimesi olan Hubbi Ayşe Hatun da bu önemli görevini ifa ederken, II. Selim ve III. Murad dönemi şairlerinden olmuştur. Nedimelik görevinin yanında, III. Murad’a nazireler yazmış, hatta zamanında onun nazireleri sultan III. Murad’ın şiirlerinden daha başarılı bulunmuştur. (III. Murad “Muradî” mahlasıyla Türkçe Divan, Farsça Divançe, -henüz ele geçmemiş- Arapça Divan sahibidir. N. Öztoprak vd., age, s. 25)

Hubbi Ayşe Hatun, II. Selim’in şehzadeliğinde hocası olan Şems Efendi’nin eşidir. Şems Efendi’nin vefatı üzerine padişahın musahibesi ve nedimesi olarak saraya girmiş ve bu vazifeyi Sultan III. Murad zamanında da devam ettirmiştir. (A. Atilla Şentürk, Ahmet Kartal, “Eski Türk Edebiyatı Tarihi”, 2016, s. 358) Tezkirelerde bir divan teşkil edecek kadar şiiri olduğu yazılıdır. Ancak elimizde tezkirelerde kaydedilen birkaç gazel ve beyit örneğinden başka şiiri mevcut değildir. Kaynaklarda kendisinin 3000 beyitten fazla olduğu söylenen ve Hubbi Hatun’a ait olduğu belirtilen “Cemşid ü Hurşid” adlı mesnevisi son yapılan araştırmalarla gün yüzüne çıkmış ve ilim âlemine kazandırılmıştır. (Mücahit Kaçar “Hubbî’nin Kayıp Hurşîd u Cemşîd Mesnevisi’nin Minyatürlü Bir Nüshası”, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 25, İstanbul 2020, 491-514)

Müjgan Cunbur, İmâdü’l-cihâd adlı on sekiz varaklık tercüme bir eserin sonunda Hubbî’nin bazı şiirlerini tespit etmiş ve bunlardan beş gazeliyle birkaç mesnevi parçasını yayımlamıştır. (Mustafa İsmet Uzun, TDVİA) Müjgan Cunbur’un tanıttığı bu nüshanın, asıl eserin taslağı konumunda olduğu söylenmektedir. (M. Kaçar, agm)

Tezkireciler Hubbi Hatun’un şiirlerinin Zeynep Hatun ve Mihri Hatun’dan üstün olduğunu ve merdane söyleyişe sahip olduğunu belirtmişlerdir. Gerçekten de Hubbi Hatun, sanki gaza meydanından seslenir gibi merdane bir söyleyişe sahiptir. “İmadu’l-cihad”daki şiirlerinde onun için söylenenlerin ne kadar isabetli olduğu görülmektedir. Kadın ruhundaki incelik ve duygusallığın yeri geldiğinde ne kadar kudretli bir kahramanlığa dönüştüğünü gördüğümüz bu şiirlerle, adeta cenk meydanındaki kahraman kadını görüyoruz. O kadın ki, gaza nurunun İslâm’ın kapısını aydınlattığını ve gazadaki şehitlerden gelen gül bahçesinin güzel kokusunun âleme yayıldığını, bütün zerreler dile gelse de gazanın faziletini anlatamayacağını, gaza ruhunu anlatacak kelimelerin defterlere sığmayacak kadar çok olduğunu dile getirir:

Dâr-ı İslâmı münevver kıldı envâr-ı gazâ

Âlemi kılmış mu’attar bûy-i gülzâr-ı gazâ

 

Nutka gelse zerreler şerh eylemez fazlın şehâ

Defter ü evrâka sığmaz fasl-ı güftâr-ı gazâ

 

Gicesi efdal Kadr’den didi çün hayru’l-beşer

Rükn-i İslâm’dur didi hem ümmete kâr-ı gazâ

 

Ehlini Kur’ân’da Hak ta’zîm u tafdîl eyledi

Dâimâ meftûh ola Yâ Rab esfâr-i gazâ

 

San’atüm dedi gazâya Fahr-i âlem Hubbiyâ

Dâimâ meftûh ola gâzîlere kâr-ı gazâ

(M. Kaçar, agm)

Bu haliyle Hubbi Hatun’un kalemi adeta gaza meydanında cengeden kahramanın elindeki kılıcın yerini almıştır.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir