Pazar, Mayıs 18, 2025

Aşkla Cihada Gayret

Zehra Nur Kılıç

Paylaş

İnsan bildiğini sandığı konuda yanılır. Nasıl yarım hekim hastayı canından ederse, biliyorum zannı da kişiyi ilimden eder. Cihad da genel olarak hakim olmadığımız, kulaktan dolma bilgilerle bildiğimizi sandığımız kavramlardandır. Arapça “cehd” kökünden gelen cihad, kelime anlamı olarak “güç ve gayret sarfetmek, bir işi başarmak için elinden gelen bütün imkânları kullanmak” demektir.

Cihad eyleminin yaygın olarak bildiğimiz yönüne şu hadis-i şerif dikkat çekmektedir:  “Mümin kılıcı ve diliyle cihad eder.” Cihad eyleminin kapsam genişliğine ise “Mücahid nefsiyle cihad edendir.”  hadis-i şerifi ile ulaşabiliriz. Özetle cihad büyük alemde küçük alem olan insanın kendi nefsince Allah Teâlâ yolunda gayret göstermesidir.

HANGİ KILIÇ?

“İslâm kılıçla yayılmıştır.”, cümlesi kelime anlamı barış ve esenlik olan İslâm’ın hakkını teslim etmemektedir. Kutsal Savaş kisvesiyle Haçlı seferlerini düzenleyen, 1. Haçlı seferinde Kudüs’ü kılıçtan geçirip sokaklarda kan nehirleri akıtan Batı’nın nazarında, bir din ancak kılıçla ve katliamla yayılabilir. Hristiyanların inancına göre insan günahla doğarken, İslâmda insan masumdur ve bir masumu öldürmek bütün insanlığı öldürmekle eşit tutulur. İnsanın hayat hakkına bu denli ihtimam gösteren bir din, elbette savaşı da belli hukuk kuralları çerçevesine bağlamıştır.

İslâm teoriden ibaret değildir, tüm kuralları pratik olarak uygulanabilir. “Size savaş açanlarla Allah yolunda siz de savaşın, ancak aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” Ayet-i kerimesinin uygulamasını Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) döneminde görebiliriz (Bakara Suresi, 2/190). Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) döneminde yaşanan 22 çarpışmada yalnızca 1018 insan öldürülmüştür (Dr. Zakir Naik, İslâmi Bakışla Terörizm ve Cihad). Tarafların sayılarının zaman zaman binlerle ölçüldüğü düşünülürse, bu çok cüzi bir sayıdır.

İslâm’ın fetih olarak cihada yaklaşımını Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu hadisiyle özetlemek mümkündür: “Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin, Allah’tan âfiyet (esenlik ve barış) dileyin. Fakat düşmanla karşılaşınca da sabredin ve bilin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır.” (Buhâri,”Cihâd”, 112, 156; Müslim, “Cihâd”, 19-20; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 89).

Savaş, İslâm’da başvurulacak son çare olarak görülmüştür. Müslümanların özgürce yaşamaları önünde bir engel olmadığı, karşı taraftan açık bir saldırı gelmediği sürece kaçınılmaz bir ölüm silsilesini başlatmak doğru görülmemiştir. İslâm’ın yayılması için insanların yaşaması gerekir, bu birinci şarttır. İkinci şart ise kişinin isteyerek iman etmesidir, çünkü dinde zorlama yoktur. Fetih madalyonunun diğer yüzünde Batı’nın iftiralarına bir cevap da bu temel ilkedir: Kimse zorla Müslüman yapılamaz veya kılıç zoruyla kimseye din değiştirtilemez. Bu ancak Hrıstiyanların yapacağı bir iştir ki örneği Endülüs’ün yıkımında, hayatta kalmak için Hrıstiyan gibi yaşamak zorunda bırakılan Müslümanlar, Moriskolar’dır. İslâm’ın dünyada en hızlı yayılan din olması, 21 yıl gibi kısa bir sürede Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kalbinden bir devlete, imparatorluğa dönüşmesi ancak güzellikle, adalet ve hakkı gözeterek mümkün olmuştur.

SEVGİ

Cihad, Allah Teâlâ’nın rızası için yapılır. Hak dini yaşama ve yaşatmak uğrunda gösterilen bu gayret büyük bir sevginin ürünüdür. Can candan şirindir, insanın kendi hayatından, neşeleri ve değer verdiklerinden Allah Teâlâ’nın rızası için vazgeçmesi Hakk sevgisini tüm sevgilerin üstünde tuttuğunun göstergesidir. Ancak cihad canından vaz geçmekle, bütün dünyayı karşına almakla sınırlı değildir. Kendi kendinle dahi mücadele edecek kadar Allah Teâlâ’yı sevmektir, cihad. Kendinden dahi geçince insanın Allah Azze ve Celle’den başka kimi kalır? Belki de bu yüzden Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kişinin kendi nefsi ile cihadını “Büyük Cihad” olarak adlandırmıştır.

Büyük cihad eylemsizlik değildir, aksiyomla duyarsızlık arasında dağlar kadar fark vardır. Doğru ve yanlış arasında kendi hakikat algımıza tutunamadığımız takdirde nefsimiz ve silah, iki aşırı uç arasında gidip gelmemiz kaçınılmazdır. Savaş kötüdür, sizin evinizde çıkmadığı sürece. Zira, nefs-i müdafaa insanın yasal olarak da kabul gören bir hakkıdır. Gelin görün ki Batı medyasında cihad terördür, diyorlar. Algıda seçicilik, yahut kime göre neye göre?

Filistin’de 7 Ekim 2023 tarihinde Aksa Tufanı Operasyonu ile kızışan savaş bize ak ile karayı ayırabileceğimiz, cihadın gerçek anlamını görebileceğimiz sayısız örnek sundu. Doktor Adnan Ahmed El-Burş da mücahitti, Filistin’de cihad ediyordu. Cephede kurşun sıkarak, askeri mühimmat üreterek değil. Cerrah olarak, hastalarına en iyi tedaviyi vermek için gayret ederek cihad ediyordu. Şifa Hastanesi Ortopedi Bölümü Başkanıydı, başarılı cihadı teröristlerin gözünden kaçmamıştı. Hapsedildi, işkenceye uğradı, 19 Nisan 2024 tarihinde şehit edildi. Hastalarının bedenindeki acılarını dindirmeye ceht eden Dr. Adnan El-Burş son günlerinde de bedenindeki akıl almaz acılara tahammül ederek cehd etti.

İlim sahibi olmadan silah yapamazsınız, ilim sahibi olmadan insanlara şifa dağıtamazsınız, canınızdan geçmeden cephede savaşmayı göze alamazsınız. Dünyayı tek boyutla görmeye alışmışız. Elbette, doğru birdir. Cihad Allah Teâlâ’nın rızası için yapılır, ancak gösterilen gayret çeşitli hususlarda olabilir. Amaç bir, ancak araç bindir. Hakikatin içindeki yerimizi bulmalıyız. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “Bir kötülük gördüğünüz zaman onu elinizle düzeltiniz. Elinizle düzeltemezseniz dilinizle düzeltiniz. Dilinizle de düzeltemezseniz kalbinizle buğz edin.”

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir