Dinlemek, gönülden gönle giden bir yoldur. Menzili uhuvvet olan yolda atılan ilk adımdır. Dinlemek, samimiyettir, içten olmaktır, insanın muhatabına saygı duymasıdır, değer vermesidir. Dolayısıyla insandan insana bu neticenin sağlanması için dinlemenin bir adabı ve erkânı olması gerektir.
Günümüz “modern insanı” her şeyde olduğu gibi muhatabını dinlemede de sabırsız, aceleci davranmakta, konuşma sırasının kendisine gelmesi için karşısındakinin sözlerini durmadan kesmektedir. Yani odak noktası muhatabı dışında her şeydir. Bu durum, insanların birbirleriyle sağlıklı bir iletişim kurmasını engellemekte ve toplumda anlaşılmadığını ve değersiz olduğunu düşünen insan sayısını artırmaktadır.
BİR ADABI OLMALI DİNLEMENİN
Sizce dinlemenin edebi, usulü nedir? Nasıl dinlersek muhatabımızın gönlünde çiçek açtırır ve ona kendisini iyi hissettiririz? Hayatın her alanında olduğu gibi burada da Habib-i Zişan Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayatını örnek almak bu sorularımıza en güzel cevabı bizlere verecektir.
Bu minvalde insani ilişkilerde O’nun (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hâline, tavrına baktığımızda kendisinin muhatabını dinlerken tüm vücuduyla karşısındakine döndüğünü görürüz. Nitekim Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh), Habib-i Zişan Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu özelliği hakkında şu ifadeleri söyler: “O (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), döndüğünde bütün vücuduyla döner, geri döndüğünde de yine bütün vücuduyla dönerdi.” (Buharî, Edebu’l-Müfred, 255) Kısmen dönmek veya gözün bir ucuyla muhataba bakmak bir nevi kibir alametidir. Kibir ise uhuvveti bozar, arada hâsıl olacak samimiyeti kökten söküp atar. Oysaki Allah Resulü’nün (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizlere öğrettiği gibi insanın muhatabına tüm vücuduyla dönmesi yani odaklanması bir samimiyet işaretidir, mütevaziliktir. Dolayısıyla bu konuda Allah Resulü’nden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğreneceğimiz ilk şey, beden dilinin etkisidir.
Bu konu çerçevesinde hadis-i şeriflere baktığımızda Resul-i Ekrem Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), karşılaştığı kimseye ilk selamı kendisinin verdiğini; musafaha yapmak üzere ashabına elini ilk onun uzattığını, arkadaşlarının yanında ayağını uzatıp da onların yerini hiç daraltmadığını görürüz. Nitekim kişinin muhatabına ilk selamı verip musafaha için de elini ilk uzatması, karşı tarafa olan saygısının bir ifadesidir. Yine bu kabilden Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yanına gelene ikramda bulunur hatta kimi zaman misafirinin altına hırkasını serer; kendi altındaki minderi gelen kişiye verir; oturmak istemezse, oturması için ısrar ederdi. (Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, 11/441) Dolayısıyla öğreneceğimiz hususlardan biri de muhatabımızı güler yüzle karşılamak, kendisini daha rahat ifade edebilmesi gereken uygun ortamı ve atmosferi sağlamaktır.
SEVGİ, KARDEŞLİĞİN ANA DAMARIDIR
Bütün bunlar, karşı tarafa saygı duymak ve bir değer atfetmektir. Saygı ve değer beraberinde muhabbeti de getirir. Muhabbet ise uhuvvettin ana damarıdır. Bu davranışlar, aynı zamanda kişinin nefsinde oluşan kibir ve bencillik duygularını toz ederek nefsin terbiye edilmesinde birincil rol oynar.
Bir noktaya daha dikkat çekmek isterim ki bütün bu davranışlarda bulunan kimse, Allah Teâlâ’nın ve tüm kâinatın en sevgilisi olan Fahr-i Kâinat Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizzat kendisidir. Oysaki Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) edindiği vazifeler sebebiyle muhatabına bu kadar ilgi ve alaka gösteremeyebilirdi. Ancak O (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), ümmetine çok düşkündür, onlara karşı çok merhametlidir. (Tevbe Suresi, 128)
Enes İbni Malik’in (Radıyallahu Anh) anlattığına göre, “Bir kimse Peygamber Efendimiz’in kulağına bir şey fısıldadığı zaman, o kimse ağzını çekmedikçe Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de başını ondan uzaklaştırmazdı. Mübarek elini tutan biri onu bırakmadıkça, Peygamber elini çekmezdi. (Ebu Davud, “Edeb”, 6; Tirmizî, “Kıyamet”,46; İbn Mace, “Edeb”, 21) Bir kimse uygun olmayan bir şey söylemedikçe sözünü kesmezdi. Uygun olmayan tarzda konuşan kimseyi ise ya sözünü keserek uyarır veya oradan kalkıp giderdi.” (Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, 22/155)
Allah Resulü’nden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğrendiğimiz bir diğer şey, hâl ve kâl ile muhatabımıza odaklanmak; gözümüzle, kulağımızla, fikrimizle anda kalıp dikkatimizi konuşana vermektir. Konuşanın sözünü bitirmesine imkân verilmesi gerekmektedir. Nitekim insanın insanı anlaması ancak birbirine sabretmekle mümkündür. Uygun olmayan bir durum söz konusu olduğunda ise usulünce belli edilebilir.
Netice olarak dinlemenin de bir adabı vardır. Güler yüzle karşılamak, musafaha etmek, samimiyetin hâkim olduğu bir ortamı oluşturmak, karşı tarafın değerli olduğunu bedenen ve lisanen izhar etmek ve anda kalıp muhatabın sözünü asla kesmemek, dinlemenin adabıdır. Ve bu adabı bize en iyi öğreten de Sevgili Peygamberimiz’dir (Sallallahu Aleyhi ve Sellem).