Yolculuğa çıkmak içerisinde birçok hikmet barındırmaktadır. “Tebdil-i mekânda ferahlık vardır.” düsturu gereği zaman zaman yolculuğun insanî bir ihtiyaç olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. İnsanın yeni yerler görmesi, yaratılanları temaşa etmesi, mekân değiştirmesi manevî açıdan huzur vermektedir. Aynı zamanda yolculuk, getirdiği zorluklar ve karşılaşılan yeni durumlarla insana ciddi tecrübeler katabilmektedir.
İnsan seyahat ederek dış dünyayla ilişki kurduğu kadar kendi iç dünyasıyla da ilişki kurmaktadır. Bu sebepten eskiler yolculuğun insanın kendisini tanımasında önemli olduğunu ve yaşam yolculuğunda yeni merhalelere kapı açtığını ifade etmişlerdir. İmam Gazali (Rahmetullahi Aleyh) seyahati imanın bir parçası olarak görmüş, zahirî ve batinî ilimlerin seyahat yoluyla elde edilebileceğini söylemiştir. “el-Munkız” adlı eserinde ömrü boyunca yaptığı çalışmaları, “Bütün bunları Hakkı bâtıldan ayırmak için çıktığım seyahatler yoluyla yaptım.” şeklinde ifade etmektedir.
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de beşer hayatının tabii gerekliliklerinden biri olarak defalarca farklı sebeplerle sefere çıkmıştır. Gençlik dönemlerinde ticaretle uğraşması hasebiyle Biladu’ş Şam’a yolculuklar yapmış ve buralarda önemli hadiseler yaşamıştır. Peygamberlik vazifesinden sonra ise gerek hicret vesilesiyle gerek cihad için hem kendisinin hem de ashabının sefere çıktığı bilinmektedir.
Yolculuk da Müslümanın her işi gibi bir tertip üzere olduğu zaman güzelleşmekte ve anlam kazanmaktadır. Her işimizde bize en güzelini ve en uygununu öğreten dinimizin tamamlayıcısı Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), yolculukları esnasında da ümmetine birçok tavsiyede bulunmuştur.
Her şeyden önce yolculuk temiz bir niyetle helal bir amaç için olmalıdır. Bu, Müslüman bir kimsenin işlerinin başında dikkat etmesi gereken önemli bir ilkedir.
ÖNCE YOLDAŞ, SONRA YOL!
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yolculuğa tek başına çıkmayı kerih görmüş, kişinin muhakkak bir yol arkadaşı edinmesini tavsiye etmiştir. “Eğer insanlar, yalnız başına yolculuk yapmakta ne sakıncalar olduğunu Benim kadar bilselerdi, hiçbir binek sahibi (yolcu) gece yolculuğuna yalnız çıkmazdı.”1 En az iki mümkünse üç kişi yola çıkılmasını tavsiye buyurmuştur. Zira yol insan için tek başına tehlikeli olabilmektedir. Aynı şekilde yol arkadaşı yolculuğun zorluklarını birlikte sırtlanmak için de gereklidir. Büyüklerin, “Önce yoldaş, sonra yol.” vecizi bu Hadis-i Şerifteki hikmetin önemine vurgu yapmaktadır.
Bunun yanında Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir kimsenin yolculuğa çıktığında evine dönmek için acele etmesini tavsiye etmiştir. “Yolculuk bir çeşit azaptır. Doğru dürüst yiyip içmekten ve uyumaktan sizi alıkoyar. Herhangi biriniz işini bitirince evine dönmekte acele etsin!”2 Uzun yolculuklar hem kişi için hem de ailesi için bir meşakkat barındırmakla birlikte maddî ve manevî anlamda bulunduğu yerde yabancılık çekmemesi açısından önemlidir.
Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yolculuklarına baktığımız zaman bir adap ve tertip üzere olduğunu görürüz. Bazılarının ne tür bir hikmete mebni olduğunu bilmesek de Efendimiz yolculuklarında bizlere uygulamak üzere bazı sünnetler bırakmıştır. Örneğin, yolculuğa perşembe günleri çıkmayı âdet edinmesi gibi: “Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), perşembe günü dışında yolculuğa çıktığı pek nadirdir.”3
Aynı şekilde yolculuklarına genellikle ayın sonunda ve akşam karanlığında değil de günün erken saatlerinde çıkardı. Çünkü akşam vakitleri yola çıkmak tehlikeli olabileceği gibi akşam saatlerinin içinde barındırdığı kötülüklerden de uzak durmak gereklidir. Ancak zaruret hâlinde akşam vakti yola çıkılmasında bir sakınca görmemiştir.
DUANIN GÜCÜ
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) diğer işlerine başlarken yaptığı gibi yola çıkmadan evvel Besmele ve duayla hareket ederdi. Yolcunun ruhu[1]nu dinlendiren ve endişelerini teskin ederek geride bıraktıklarını mülkün gerçek sahibine teslim ettiği bu güzel duayı yolculuklarından evvel sık sık yapardı. Önce üç kere tekbir getirir ardından Şu Ayet-i Kerimeyi okurdu: “Bunu bizim hizmetimize veren Allah’ı tesbih ve takdis ederiz; yoksa biz buna güç yetiremezdik. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz.”4 Ardından duasına şöyle devam ederdi: “Ey Allah’ım! Biz, bu yolculuğumuzda Senden iyilik ve takva, bir de hoşnut olacağın amellere muvaffak kılmanı dileriz. Ey Allah’ım! Bu yolculuğumuzu kolay kıl ve uzağı yakın et. Ey Allah’ım! Seferde yardımcım, geride kalan çoluk çocuğumun koruyucusu Sensin. Ey Allah’ım! Yolculuğun zorluklarından, üzücü şeylerle karşılaşmaktan ve dönüşte malımızda, çoluk çocuğumuzda kötü hâller görmekten Sana sığınırım.”5 Bu dua yolculuğun getirebileceği zararlardan sakınmak ve yolculuktan döndüğünde vaziyeti bıraktığı gibi bulma temennisi açısından her Müslüman için önemlidir.
Efendimiz yolculuk dönüşünde ise Onu evine selametle ulaştıran, yolculuktaki eziyetleri kendisinden kaldıran Rabbine hamd ederek şöyle dua etmiştir: “Allah’tan başka ilâh yoktur, O’nun ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na hastır. O, her şeye gücü yetendir. Biz yolculuktan dönen, tövbe eden, kulluk yapan ve Rabbimize hamd eden kişileriz. Allah verdiği sözü yerine getirdi, kuluna yardım etti ve o toplulukları hezimete uğratıp perişan etti.”6
Yolculuk esnasında ve sonrasında kâinatın sahibini tefekkür etmek, O’nun verdiği nimetleri derinlemesine düşünmek ve bu vesileyle O’na hamd-ü senada bulunmak ihmal edilmemesi gereken bir sünnettir. Hamdlerin ve duaların en kâmil ve veciz hâlleri Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mübarek ağızlarından bizlere öğretilmiştir. Bu gibi duaları sık sık tekrar ederek dilimizin ve gönlümüzün bir alışkanlığı hâline getirmeye çalışmalıyız.
Bu duaların yanında Efendimiz ve ashabı yokuş çıkarken tekbir, yokuş inerken ise tesbih getirirlerdi. Yokuş çıkarken Yüce Allah’ın ululuğunu, aşağılara inerken de O’nun her türlü noksanlıktan münezzeh olduğunu hatırlayarak yolculuk esnasında da tevhid şuurunu akılda tutmak gereklidir. Ancak Efendimiz tekbir esnasında sesin yükseltilmesini kerih görmüş ve ashabını yüksek sesle tekbir ve tehlil getirmelerinden ötürü “Ey Müslümanlar! Kendinizi zorlamayınız. Zira siz sağıra veya burada olmayan birine seslenmiyorsunuz. Allah daima sizinle beraberdir, işitir ve size sizden daha yakındır.”7 şeklinde uyarmıştır.
Yolculuk dualarının öneminin yanında yolcunun sefer esnasında ettiği dualar da çokça makbuldür. Hadis-i Şerifte buyrulduğu üzere “Üç çeşit duanın müstecap olduğu hususunda şüphe yoktur: Mazlumun duası, yolcunun duası ve anne babanın çocuklarına duası.”8 Yüce Allah yolda ve yolculukta insan için ne gibi hikmetleri gizlemiştir de seferdeki bir kimsenin duasını babanın ve mazlumun duası gibi kabul buyuracağını vadetmiştir? Yolculuğun meşakkatinin ağır olması da kişinin bu sıkıntılı anda kendisi veya başkası için yaptığı duanın kabul olmasına vesile olabilir. Nitekim Efendimiz yolcunun yaptığı işlerde mukim bir kimse gibi sevap alacağını şu sözleriyle müjdelemiştir: “Kul hastalandığında veya yolculuğa çıktığında yerleşik ve sağlıklı iken yaptığı işlerin sevabı yazılır.”9
Çıkılan her yeni yolculuk insana bilmediği ve tecrübe etmediği kapılar açar. Müslüman bir birey nasıl ki maddî hazırlıklarını tamamlamadan yola çıkmaktan imtina ediyorsa aynı şekilde yolun gerektirdiği manevî hazırlıklarını da tamamlamalıdır. Yolculukta dikkat edilmesi gereken sün[1]netleri ihya etmek boynumuzun borcudur. Bu sünnetleri ihya etmiş olmak yolculuğumuzu ve iç dünyamızı bereketlendirecektir.
1 Buhari, “Cihad”, 135
2 Buhari, “Cihad”, 136
3 Buhari, “Cihad”, 103
4 Zuhruf Suresi, 13-14
5 Müslim, “Hac”, 425
6 Buhari, “Cihad”, 158
7 Buhari, “Cihad”, 131
8 Tirmizi, “Birr ve Sıla”, 7
9 Buhari, “Cihad”, 134