Dünyaya gelişimizle beraber, bizi korku ve ümit arasında götürüp getiren imtihanlarla hemhâl oluruz. Gönüllerimiz, kimi zaman güzel sohbetlerle, huşûlu zikirlerle ümit içinde coşarken; kimi zaman da var olma nimetinin hakkını verememek endişesiyle ye’se kapılır. Tüm bu hâllerimiz karşısında Rabbimiz bizlere, her yıl ümitlerimizi yeşertecek, bizleri gafletten ve ümitsizlikten çekip alacak kutlu bir zaman dilimi ihsan etmiştir. Gönüllerimize şifa olacak olan bu kutlu zaman şüphesiz ki Recep ve Şaban ayları ardından gelen Ramazan ayıdır.
DÜNDEN BUGÜNE EDEBİYATIMIZDA RAMAZAN
Ramazan günleri ve bayramı, edebiyatımızda birçok esere konu olmuştur. Gerek verdiği coşku gerek ruhu arındırması gerekse o günkü topluma yansımaları açısından yazarlarımız Ramazanla ilgili birçok yazı ve şiir kaleme almıştır.
Divan şairleri, şiirlerinde Ramazan ve oruçtan söz ettikleri gibi sadece Ramazan’ı anlatan şiirler de yazmışlardır. “Ramazâniyye” adı verilen bu şiirlerde oruç tutmanın güzellikleri, Ramazan’ın manevî atmosferinin insana hissettirdikleri, düzenlenen Ramazan eğlenceleri, iftar davetleri, teravihler anlatılarak Ramazan’ın kültürel yönü üzerinde de durulmuştur.
En çok Ramazâniyye kaleme alan divan şairi Enderunlu Vâsıf, “Açıldı yine mısra-ı dervâze-i gufran / Hak’tan taleb-i mağfirete vakt ü zamandır.” diyerek Ramazanla beraber bağışlanma kapısının açıldığını, Allah’tan af dileme vaktinin geldiğini dile getirmiştir. Yine Kadir Gecesi ve hikmetleri bu şiirde övgü ve ümit dolu mısralarla anılmıştır.
Tasavvufî şiirlerimize ise Ramazan’ın gelişi sevinç, gidişi hüzün olarak yansımıştır. Bunlar arasında Şeyh Üftade’ye ait olan şu şiir, asırlardır Ramazan sevincini dile getiren en meşhur manzumelerdendir:
“Âşıklara eydin sala,
Oruç ayı geldi yine,
Rahmet denizi cûş edip,
Âlemlere doldu yine,
Kur’an’da Allah öğdüğü,
Cümle nebiler sevdiği
Ümmete Allah verdiği,
Oruç ayı geldi yine,
Cümle aya sultan olan,
Dertlilere derman olan,
Hakk’dan bize ihsan olan,
Oruç ayı geldi yine,
Dosttan atasın getiren,
Zulmetleri hep götüren,
Canlarda irfan bitiren,
Oruç ayı geldi yine,
Sâliklere kuvvet olan,
Ariflere izzet olan,
Mü’minlere cennet olan,
Oruç ayı geldi yine,
Aydın eden gönülleri,
Mesrur eden mü’minleri,
Ma’mur eden mescidleri,
Oruç ayı geldi yine,
Üftade’nin canı sever,
Oruç ayın daim öğer,
Dost iline edin sefer,
Oruç ayı geldi yine.”
Mutasavvıf şairlerimizden Ramazanla ilgili şiirleri bulunan birçok şairimiz vardır. Bunların arasında Eşrefoğlu Rumi, Aziz Mahmud Hüdayi, Niyazi Mısri, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Erzurumlu Mehmet Lütfi ve Bursalı İsmail Hakkı gibi sufileri sayabiliriz.
Halk şiirimizde ise türlü manilerle halkın Ramazan sevinci basit bir söyleyişle şiir şeklinde dile getirilmiştir. “Ramazan’la uyandı/ Mümin nura boyandı/ Hazırlıklar başladı/ Camide kandil yandı.” “Müminlere nimettir/ İlk on günü rahmettir/ Bu ayda oruç tutmak büyük bir ganimettir.”
Tanzimat sonrasına bak[1]tığımızda Cenap Şehabettin’in “İstanbul’da Bir Ramazan” adlı eserinde mizahi bir dille o günkü Ramazan âdetlerini görür, sahur heyecanına, iftar sofralarına ortak oluruz. Yazarın köşe yazılarından oluşan eserinde o zamanki zengin iftar sofralarının nükteli bir dille eleştirildiğini anlıyoruz. Savaş yıllarında yaşayan Şehabettin bu eleştirisini şöyle dile getirmiştir: “Zamânenin kibar iftarı cidden güzel bir ihtifal… Mâmâ[1]fih diyenler var ki böyle kibar cemiyetler bulunmasa İngiliz ve Fransız işgal ordularına karşı çok küçük düşecekmişiz…”
“BÜLBÜLLERİ ŞAKIYAN OTUZ GÜNLÜK BİR BAHARİSTAN”
Ramazan deyince aklımıza gelen yazarlarımızdan Ahmet Rasim ise Ramazan ayını şöyle tarif eder: “Gülleri açmış, sümbülleri, laleleri, zerrinleri, fulyaları yetişmiş, bülbülleri şakıyan otuz günlük bir baharistan.” Yazar, “Ramazan Sohbetleri” adı altında bir araya getirilen yazılarında akıcı üslubuyla Ramazan’ın gelişiyle şehrin tatlı bir telaş içinde nasıl farklı bir atmosfere girdiğini anlatmıştır. Bu ayla beraber insanın içine dolan huzurdan, sahur heyecanından, teravih namazlarından, akşamları canlanan sokaklardan, Ramazan eğlencelerinden söz ederek tarihe tanıklık etmemizi sağlamıştır. Bu yönüyle kültürümüzü yansıtan önemli eserlerden biridir.
Günümüze yaklaştığımızda Sezai Karakoç’un “Samanyolu Ziyafeti” adlı kitabı Ramazan’ın ruhumuza tattırdığı eşsiz lezzeti ile bizi beklemektedir. Bu kitap hem duygularımıza hitap edecek hem de bilgilerimizi zenginleştirecek cümlelerden meydana gelmiştir. Yazarın Ramazanla ilgili köşe yazılarının derlenmesiyle oluşan kitap bir şair olan Karakoç’un imgesel diliyle bizleri soyut düşünmeye yönlendirmektedir: “Güneş bir dağın yarığından çıkarken, bir gül açılırken, bir çocuk, okula başladığı an; bir insan şehit olduğu vakit, su kaynağından çıkarken neyse mümin de oruçta o.” Yazar, Ramazan’ın insana ve topluma kattığı güzellikleri anlatmıştır. Bir yazısında “Kendi kendinden uzaklaşan insanın kendine dönüşüdür oruç ayı.” demiştir. Hayatın kiri pisine bulaşmışken oruç vesilesiyle bunlardan arınıp özümüze dönebileceğimizi, kalbimizi parlatabileceğimizi bizlere hatırlatmıştır. Diriliş mefhumu üzerinde çokça duran şair Ramazan ayını bu diriliş için en uygun zaman olarak görür. “Ölüme koştuğu bu son çağlarda İslâm toplumu tam ölmemişse ve hâlâ yaşıyorsa bunu, gelip gelip dirilten Ramazanlara borçludur geniş ölçüde.” Evet, Ramazan Müslümanlar için bu kadar mühimdir. Elbette bu diriliş Ramazan’ı sadece aç kalmaktan ibaret saymazsak mümkündür. Ruhumuzu kirletecek ne varsa ondan uzak durduğumuzda, dilimizi kırıcı ve yargılayıcı sözlerden arındırdığımızda, Allah’tan rahmet umduğumuzda ancak Karakoç’un bahsettiği diriliş gerçekleşecektir.
Bir insanın suya, beslenmeye nasıl muhtaç olduğunu ve bunların hiçbirini yoktan var edemeyeceği gerçeğini anlayıp aç kalan milyonlarca insandan bizim de sorumlu olduğumuzu idrak etmek için Ramazan güzel bir zamandır. Bedenî ve ruhî ihtiyaçlarımız artsa da bunu çevremize öfkeyle, bencilce hislerle yansıtmamamız gerektiğini anlamak için Ramazan güzel bir zamandır.
Bugün bize düşen önce Ramazan ayının hakkını vererek yaşamak ve üzerimizdeki etkisini etrafımıza aksettirmektir ki yaşadıktan sonra bu kendiliğinden gerçekleşir. Hakkını vererek yaşadıktan sonra bugünün yazarlarına da hissettikleri yüce duyguları anlatmak, bugünün edebiyatına Ramazan’ı en güzel şekilde aksettirmek düşer. Ramazan’ı sadece toplumu eleştirerek değil, özümüze kattığı zenginliklerle anlamalı ve anlatmalıyız. Bu bize verilen kutlu zaman dilimini en güzel şekilde yaşayıp yaşatmak umuduyla…