Hepimizin hayatında dönüm noktası olarak adlandırdığımız bazı olaylar vardır. Benim hayatımın dönüm noktası henüz lisede öğrenciyken tanıştığım bir öğretmenimdi. Neredeyse her gün okul çıkışı yaptığımız okumalar sayesinde “Okuma”nın ne derece mühim bir eylem olduğunu anlamıştım. Çoğunlukla pasif bir eylem olarak algıladığımız “Okuma” aslında bir odaya kapanıp herhangi bir kitabın satırlarında gezinmenin çok ötesindeydi. Onunla okuma yapmak demek iki kapak arasına sıkıştırılmış sayfaları çevirmek değil, kâinat kitabının satırlarında eşsiz bir yolculuğa çıkmak demekti.
İlk adımımızı Rabbimizin ilk buyruğu olan “اقرا/Oku!” ile atmıştık. Nur Dağı’nın eteklerinden koşar adımlarla evine doğru giden Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) endişesi doldurmuştu yüreğimi. İnsanın tüm yaratılmışların özü olduğunu duymuştum ondan ve bu beni daha çok ürpertmişti. Bu ürpertinin sebebini ilk zamanlar çok anlayamamıştım ancak yıllar geçtikten sonra gönlümde çırpınan bir kuşun varlığını hissetmiştim. “Ya yapamazsam, ya ulaşamazsam, ya kavuşamazsam…” diye çırpınan bir kuş. Bu kuşu sakinleştirecek bir şeyler bulmalıydım. Zaman içerisinde kalbimin kuşunu teskin eden yegâne şeyin “Yazmak” olduğunu keşfettim. Ahmet Mithat Efendi’nin dediği gibi: “Bir sanat arardım ki her şeye karışabileyim. Göklerde uçayım, karalarda dolaşayım, denizler dibine dalıp çıkayım… Derken bu sanatın … telif sanatı olduğunu anladım.”
Kalemi kâğıtla buluşturduğum her an hissettiğim sonsuz huzur, kalbimin kuşunu sarıp sarmalıyordu. Onu teskin etmenin yanında başka yüreklere de şifa olabilmenin ümidiyle dolup taşıyordu ve her seferinde daha büyük bir aşkla ve şevkle yazmaya devam ediyordum. Giderek bir alışkanlık hâline gelen “Yazma” durumu beklenildiği gibi sıkıcı bir hâl almak yerine her defasında farklı bir yolculuğa dönüşüyordu benim için. Sanki büyülü bir pencerem vardı ve ben onu her açtığımda farklı bir manzarayla karşılaşıyordum. Bazen yüksek dağların eteğini saran alabildiğine geniş yeşillikler ve kır çiçekleriyle dolu güneşli bir güne aralanıyordu pencerem. Bazen de sık ağaçlarla dolu karanlık, sisli bir ormanı buluyordum karşımda. Ancak manzaram her ne olursa olsun aynı heyecan ve merak duygusuyla başlıyordum yazmaya. Çünkü yazmak aynı zamanda var olmak demekti; varoluşu anlatmak demek. Var olabilmenin hikâyesi ise ayrılıkla başlıyordu. Bir kamış, ney olabilmesi için kamışlığından koparılmıştı. İnsan, “Hz. İnsan” olabilsin diye cennetinden çıkarılmıştı. Bu ayrılığın hüznüyle dolup taşan yürek ülkesinin kuşları ise kalemin kelama dönüşmesine şahitlik ediyorlardı. Zira yazmak aynı zamanda konuşmak demekti. Yazmak, düşünmek demekti. Yazmak, kendi kendine konuşmak demekti. Yazmak, yürek ülkesinin padişahına kanat çırpmak demekti. Hayat boyu karşına çıkacak engelleri aşarak güzelliklere yol düşürmekti. Zira öğretmenimin de dediği gibi, “Bir kalbe girmekti yolun sonu… En büyük kalbe… Rabbimizin kalbine…”
Ve her sonun bir başlangıcı vardı. Yoldaşın tayin edildiği, yolculuğun nakış nakış işlendiği, yedi kat göğün üzerinde, arşta saklı bir başlangıç: Levh-i Mahfûz… Her şeyin başladığı andan itibaren her şeyin sona ereceği zamana kadar var olan ve var olacak bütün bilgilerin yazıldığı kitap… Yazmanın hiçlikten varoluşa çıkışına bizi şahit tutan kitap…
Yokluğun varlık kisvesine bürünüp görünmesine şahit olmak… Yazarak bu eyleme katılmak ve hakikate ses ve nefes olmak için çabalamak yol boyu…
İşte yaptığımız tüm okumalarda ondan öğrendiklerim; tüm yaratılanlarla bir olmak; onları birer ‘’varlıkdaş’’ olarak görebilmek ve daima “Allah bilinci” ile yaşamak ve yazmak… Yolda olmak; yol olmak… Pencerene konup “Cik cik” öterek seninle dost olmak isteyen bir kırlangıç yavrusuna sıcak bir yuva vermek; onu büyütmek, kanatlarını açıp başka diyarlara gitmesini izlemek ve yolun sonunda geri döneceğini bilerek beklemek… Beraber biriktirdiğiniz onca anının daima hatırlanmasını dilemek… Nihayet sonsuzluğa birlikte kanat çırpacağınız günü düşlemek…
Bir kırlangıcın kanadından esen rüzgâr baharı getirmişti bahçeme; gökyüzümde güneşler açmış; kuşlar mutlulukla şarkı söylemeye başlamıştı. “Okuma” ile başlayan serüvenimiz artık “Yazma” ile devam ediyordu.
Umarım bu yazıyı okuyan herkesin “Okuma” ile başlayan serüveni “Yazma” ile devam eder ve yürek ülkesinin padişahına birlikte kanat çırparız.
Bahçenizde bahar rüzgârları estirecek güzel insanlar hayatınızdan eksik olmasın.