Perşembe, Ekim 2, 2025

İnmek Çıkmaktan Daha Kolaydır

Songül Anük

Paylaş

Yokuş aşağı inmek hep daha kolaydır. Düz yolda yürümek de öyle. Zor olan bir yere tırmanmak, nefes nefese bile olsa bir yokuşu çıkmaktır. Tüm bu süreç bir adım ileri, bir adım geri misali hayat yolunda atılan adımlardır. Asıl huzur ise adımlar hep ileriye atılınca değil gerilemediği zaman sağlanır. İşte bunun için rutin rahmettir. Bir alışkanlığı elde etmekle güzelleşen bir hayat, onu kaybettikten sonra huzursuzlaşan bir gönülle anlaşılabilir. Bu yüzden gönül dünyasını belirli nafilelerle az da olsa devamla güçlendiren, hayatını da güçlendirmiş olur.

NEYLE YAKLAŞILIR?

İnanan kalpler için kulluk, kelime-i şehadetin gerektirdiği hakikatleri tamamlama sürecidir. Yegâne hedef, onu yoktan var edip varlığından haberdar eden o eşsiz Kudret’in rızasına erişmektir. Bu süreçte kul, rızay-ı ilahiye kimi zaman yaklaşır kimi zaman fark etmeden uzaklaşır. Bazen küçük bazen büyük adımlar atar. Farzlarla yaklaştığı kurbiyet/yakınlık makamında nafilelerle çiçek açar.

Yolun en güzel rehberi, önden gideni Fahr-i Kâinat Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu hakikat yolculuğunda kula gerekli bilgileri serlevha sözleriyle ortaya koymuştur. Âlemlere rahmet Efendimiz kudsî bir hadis-i şerifte, kulun Rabbine yaklaşma yollarını Rabbimiz Subhanehu ve Teâlâ’dan naklen şöyle izah eder: “Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nafile ibadetlerle durmadan yaklaşır; nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse, onu mutlaka veririm, bana sığınırsa, onu korurum.” (Buharî, “Rikak”, 38)

SEVGİYE ADIM ADIM

Yukarıda zikredilen hadis-i şerifte Allah Teâlâ ile kulları arasında döşenecek rıza yolunun taşları zikredilmiştir. Öncelik her işte olduğu gibi burada da farzlardadır. Bir binanın temeli atlanıp üzerine katlar çıkılamayacağı gibi farzlar atlanarak katlar çıkılan bir ibadet binası da düşünülemez. Bir kul kalbini en çok farz ibadetlerinde ortaya koyar ve nazar-ı ilahi bir kimseye en çok farz ibadetlerde akar.

Ardı sıra nafile ibadetlerle yürünür sevgi yolu. Kul, kılmayı alışkanlık hâline getirdiği bir nafile namazla Allah’ın boyasıyla boyanmaya başlar. Okumayı âdet edindiği Kur’an-ı Kerim kıraatiyle kalbi bir başka atar. Darlık içinde olmasına rağmen vermeye devam ettiği sadakasıyla daha da zenginleşir. İçinde kendisini yakıp kavuran imtihanlarına rağmen yüzünden eksik etmediği tebessümüyle gönlü şifa bulur. Kul, Allah’ın yapılmasını zorunlu tutmadığı hâlde gönülden yaptığı itaatiyle âdeta dik bir yokuşu tırmanır. Nihayetinde işlediği nafile ibadetlerdeki istikrarıyla Allah’ın rızasını kazandığında yokuşun zirvesine ulaşmanın lezzetini duyar.

YOKUŞLAR YORSA DA İNİŞİ KOLAYDIR

Yokuşlar çıkarken yorsa da inmesi çok kolay yerlerdir. Tıpkı sel sularının yüksek yerlerde tutunamayıp yuvarlanması gibi yuvarlanabilir bir insan. İşte bunun gibi nafile ibadetlerde de elde edilen alışkanlığın korunması hedeflenmiştir. Yapılan ibadetin çokluğu değil, kıvamı ve istikrarı önemsenmiştir. Az da olsa devamlı yapılması tavsiye edilmiş, nicelikten öte nitelik vurgulanmıştır. Öyle ki elde edilen alışkanlığı kaybetmemek için telafi imkânları sunulmuştur.

GECENİN GÜNDÜZÜ VAR

Bir kıvam elde etmek kadar onu muhafaza etmek de önemlidir. Nitekim “En kıymetli ilim insanın içinde bulunduğu hâlin gerekliliklerini bilmesi, en kıymetli hâl ise kişinin elde ettiği hâli korumasıdır.” denmiştir. Bu sözün yansımasını âlemlere rahmet Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayatında görmek de mümkündür. O’nun (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), alışkanlık hâline getirdiği hâlde herhangi bir sebeple yapamadığı gece ibadetini gündüz telafi ettiği şu sözlerle nakledilmiştir: “Resulullah ağrı veya başka sebeple geceleyin gece namazını kılamazsa (onun yerine) gündüz on iki rekât namaz kılardı.” (Müslim, “Müsâfirîn”, 140) Aynı şekilde Seyyidü’l-Enbiyâ Efendimiz, ümmetine de sürekli yaptıkları nafile ibadetleri bir sebeple yapamadıkları takdirde telafi etme imkânı olduğunu şu sözleriyle açıklamıştır: “Bir kimse hizbini veya onun bir kısmını okumadan uyur kalır da sonra onu sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa, kendisine o hizbi gece okumuş gibi (sevap) yazılır.” (Müslim, “Müsâfirîn”, 142)

KAZANDIYSAN KAYBETME!

İnsan tabiatı itibarıyla bir şeyi ne kadar zor elde ederse etsin, daha kolay kaybetme yetisi taşır. Yokuşu ne kadar zorlanarak çıkmış olursa olsun, sel sularının yüksekliğe karşı koyamaması gibi o yokuştan yuvarlanarak inebilir. Bir nafileyi kaç sene yapmış olursa olsun bir veya iki terkedişle toptan elinden çıkarabilir. Bu nedenledir ki nefsi alıştırmamak için, alışılmış bir nafile ibadetin telafisine imkân tanınmıştır. Çünkü kazanmak zor olsa da kaybetmek çok kolaydır. Öyle ki “İbadetlerin en faziletlisi az da olsa devamlı olandır.” (Buharî, “İman”, 32)

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir