Değersizlik, vakitsizlik, plansızlık, isteksizlik, güçsüzlük gibi sızılı kelimeler konfor dünyamızı sarmışken, bir sabah vakti, bir Aksa sedasıyla irkildi yüreklerimiz. İmanı tek imkânı olanların örnekliği devri başlamışken, kalakaldığımız yerde tutmadı ahiret muhasebemiz. Cennete doğru bir yarış hep vardı da biz geride mi kaldık; yoksa herhangi bir konuda yarışmanın psikolojik açıdan olumsuz etkilerini tartışırken, aslında kendimizin potansiyelini mi yitirdik? Peki, yarış ne, neden ve yarışçı kim? Müminûn Suresi’nden birlikte cevap aramaya ne dersiniz?
MÜMİNÛN SURESİ’Nİ TANIYALIM
Müminûn Suresi Mekke’de nazil olan surelerdendir. Mushaf tertibinde yirmi üçüncü sure olup, 118 ayettir. İsmini, ilk ayette zikredilen “Müminûn/Müminler” ifadesinden aldığı nakledilmiştir.
Ömer’den (Radıyallahu Anh) şöyle rivayet edilmiştir: “Peygamber Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vahiy geldiği esnada arı uğultusu gibi bir ses işitilirdi. Bir keresinde yine vahiy geldi, bir süre bekledik. Efendimiz sonra kıbleye doğru yöneldi, ellerini kaldırdı ve ‘Allah’ım! Bize fazla fazla ver, eksiltme. Bize değer ver, zelil kılma. Bize ver, mahrum bırakma. Bizi tercih et, başkalarının kendisine tercih edildiği kişilerden kılma bizi! Bizden razı ol ve bizi razı et!’ diye dua etti. Sonra ‘Bana öyle on ayet nazil oldu ki her kim onların gereğini yaparsa cennete girer.’ buyurdu ve ‘Müminler felâha ermiştir.’ ayetinden başlayıp on ayeti tamamlayıncaya kadar okudu.” (Tirmizî, “Tefsîr”, 24).
Surede, kurtuluşa erecek müminlerin vasıfları ile insanın yaratılışını konu alan ayetlerle başlanıp, Nuh, Musa, İsa peygamberlerin (Aleyhimüsselam) tevhid mücadelesine yer verilmiştir. Peygamber Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kâfir zümre ile yaşadıklarına atıflarla devam eden ayetler, ahiretin çetinliğini vurgulayarak, Allah Teâlâ’dan bağışlanma ve rahmet talebi emriyle sonlanmıştır.
MÜMİNÛN SURESİ’NDE HAYIRDA YARIŞ VE ÖNCÜLERİN VASIFLARI
Mekke döneminin sonlarında inen bu surede zikredilen felaha erebilecek müminlerin vasıfları, müminlere çizilen hedeflerin muhtevası detaylansa da aslında vahyin başından sonuna kadar büyüklüğünün değişmediğinin birer göstergesidir. Bu vasıflara ilaveten zikredilen şu ayetlerde müminlere teşvik edilen ise öncü olma yarışıdır:
“Hakikaten Rablerini büyük tanıyıp (O’nun korkusuyla) rikkate gelenler, Rablerinin ayetlerine iman etmekte sebat gösterenler, Rablerine eş tutmaz olanlar, Rablerinin huzuruna döneceklerinden yürekleri kork(u ile çarp)arak vergilerini verenler (yok mu?) İşte bunlardır ki hayırlarda sürat yarışı yaparlar ve bunlar onun için tâ önde gidenlerdir.” (Çantay, Meâl, 2: 622)
MANASI AÇISINDAN MÜMİNÛN SURESİ 57-61. AYET-İ KERİMELER
Ayet-i kerimelerin öncesinde Allah Teâlâ kâfirlere bol bol verilen mal ve evladın, onların hayrına bir yarışla verilmediğini vurgulamıştır. Bundan sonra kendisinin lütfuyla verdiği ve uğruna yarışılmasını beklediği vasıfları tarif etmiştir. Bu tarifte rikkatle korku, imanda her koşulda sebat, şirkten ve küfürden uzaklık ilk sıralardadır. Endişe, telaş, heyecan ve ümitle çarpan kalplerin sahiplerinden, 60. ayette beklenen ise “vermek”tir. İşte böyle kimselerin -bir başına ve birlikte- yarışı hayırdadır, hayırdır; daima iyiye doğru bir çaba ile öne geçme isteği ve azmi süreklidir.
- ayet hakkında rivayete göre Aişe Annemiz (Radıyallahu Anha) Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle demiştir: “Ya Resulallah! (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Bu ayette kastedilen kimse, zina eden, hırsızlık yapan, içki içen, fakat buna rağmen (bu esnada) Allah’tan korkan kimse midir?” diye sordum. O da “Hayır ey Sıddık’ın kızı! Aksine, bu kimse namaz kılan, oruç tutan, sadaka veren, ama buna rağmen, bu yaptıklarının kabul edilmeyeceği endişesiyle Allah’tan korkan kişidir.” buyurdu.” (Tirmizî, “Tefsîr”, 24)
Zemahşeri 60. ayetteki “verdiklerini verenler” ifadesinin bir diğer kıraate göre “yaptıklarını yapanlar” şeklinde de anlaşıldığını ifade eder.
- ayetteki “Hayırda yarışanlar” ifadesi Zemahşeri’ye göre iki anlama gelebilir. İlk anlama göre “ibadetlere olabilecek en yüksek rağbeti gösteren ve derhal ibadete koşanlar” kastedilmiştir. İkincisi ise “dünyada menfaatlere ve ikrama mazhar olanlar” anlamına gelir. Çünkü müminler dünyada ibadete koşarcasına gittikleri zaman, onun ödülünü elde etmeye de yarışmış olurlar. Bu ifade “hayra koşanlar” şeklinde de anlaşılmıştır. “Önde gidenler” yani onun için yarışanlar ya da onu elde etmek için insanları geçenler veya “onu önce alanlar” yani ahiretten önce dünyada âcil olarak onu elde edenler demektir.
BİRLİKTE ÖNCÜLER OLMAK
Bugünlerde birilerinin canı, malı, ailesi, dünyalık var olan her şeyini feda ettiği bir zaman diliminin adı “yarış”. Nedeni, söylemesi kolay bir dava: Tüm şiar ve emanetleriyle İslâm’ın muhafazası. Peki, “yarışçı” kim?
Bir yarış mekânı olarak emaneten verilen kendi dünyamızın aslında tek yarışçısı var, kendimiz! Müminûn Suresi’nde felaha erdiği haber verilen her bir mümin için kendi yarışının ilk merhalesi ilk on ayetteki buyrukları amasız, eksiksiz yapmakla başlar, diyebiliriz. Surenin son ayetlerinde kâfirlerin asla felaha ermediği haberi, bir diğer merhaledir. Ömrünün elverdiği sürede Rabbimizin (Celle Celaluh) rızasını kazanmada en öne geçmek isteyen için ufuk 57-61. ayetlerle çizilmiştir. Bu ayetlerde çoğul ifadelerle hep birlikte bu vasıfları edinenlerden söz edilmiştir. Bu da kendini birey olarak yetiştirdikten sonra, birlikte yetişmeye dönük bir teşviktir, denilebilir. Bugünün rekabet algısına oldukça uzak bu tasavvur, birden biz olmaya, bir olmadan biz de olamayacağımıza, birlikte öncüler olmamıza yöneliktir. Dikkat çekilecek husus ise birincilik gayesinin, payesinin hedef olarak konmadığı, öncülerden biri olmanın teşvik edildiğidir.
Öyleyse sorumuzu bir daha ve farklı bir söyleyişle, kimse duymadan, birbirimize soralım: Bizim yarışımız ne, ne/kim için ve daha da önemlisi biz ne zaman Kur’ân-ı Kerîm’in tarif ettiği sâbikûn/hayır yarışında öne geçen o yarışçılardan, en azından aday olmaya niyet edenlerden olacağız?
