Pazar, Mayıs 18, 2025

Nebevî Reçete

Rumeysa İnan

Paylaş

İnsan beşerdir, şaşar. Nefsimiz bize türlü oyunlar oynar. Ona uyarsak düşeriz. Ancak düştüğümüz yerde kalmamamız, kalkıp yeniden başlamamız gerekir. İşte bu durumda bize destek olacak bir dost eli ararız. Lakin insanlar her zaman elimizi tutmaz, tutamaz. Böyle zamanlarda reddedilmeyeceğimizi bildiğimiz tek kapı; Rabbimiz ve O’nun habibi Resulü Zîşan Efendimizdir (Sallallahu Aleyhi ve Sellem).

O’nun izinden gitmek, en Sevgilinin habibini en sevgili kılmak, önümüze koyulan hedeften öte bizler için şifa reçetesidir. Nasıl ki sevdiğimiz kişilerin tecrübelerinden faydalanma ihtiyacı duyuyorsak ve bu, bizler için olası tedavi yöntemlerinden biri hâline gelebiliyorsa, yaşanılması hayal edilen o muazzam hayatı yaşamış en Sevgilimizin hayatı da bizim için her ânı benzetilesi bir yaşam mahiyetini fazlasıyla taşımaktadır.

Peki, neden kendimizi bir kişinin izinden giderek sınırlandıralım? Ya da sorumuzun cihetini değiştirerek şöyle soralım; bir kişinin izinden gitmek insanı sınırlandırır mı? Taklit, her zaman bir sınırı beraberinde mi getirir yoksa bazen insanın kendi cehdiyle asla ulaşamayacağı öz(ü) gür olan ufuk çizgisine kestirme yoldan mı götürür? Tüm bu soruların cevabını yine soru sorarak verelim. Zaten sınırları olan bir âlemde yaşıyoruz, o hâlde yaptıklarımızın da bir sınırı neden olmasın? Ayrıca bu sınır neden “En Güzel” sınır olmasın?

O’nun izinden gitmemiz, O’nu taklit etmemiz, O’na olan sevgimizle doğru orantılıdır. Sevgimiz neticesinde elde ettiğimiz bilgiler sayesinde zihnimizde O’na bir köşe ayırmış, bir adım daha yaklaşmış oluruz.

O’NU NEREDEN TANIYALIM?

Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her anına şahid olmuş Ashâb-ı Kiram ve onları gören Tabiin tarafından gelen rivayetler, O’nu tanıma yolunda bize kılavuz olur. Sonraki asırlarda yaşamış olan Buhari, Müslim, Ebu Davud, Ahmed bin Hanbel, İmam Nevevi gibi pek çok âlimin de Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sözlerini, fiillerini kaleme alarak bizlere aktardığı sahih hadis kaynakları mevcuttur. Bunların için de “Peygamber Efendimizin sadece ahlâkî ve fizikî özelliklerini” içeren rivayetlerden oluşan “Şemâil” adı verilen eserler vardır.

“Şemâil” kelimesi sözlükte “Huy, tabiat, ahlâk” anlamlarına gelmektedir.1 Terim olarak ise “Bir insan olarak Resul-i Ekrem’in dış görünüşünü, özel hayatını ve ahlâkını ifade eden” anlamında kullanılmıştır.2 Şemâil eserlerinin başlıca kaynağı, Kur’an-ı Kerim’dir. Bu eserlerde yer alan konular ise Resulullah Efendimizin sırtındaki nübüvvet mührünün şekli, saçı ve sakalının durumu, gözüne sürme çekmesi, giyim kuşamı, yaşama tarzı, ayakkabıları, mühr-ü şerifi, yüzüğü, kılıcı, yürüyüş ve oturuş tarzı, yemek yeme şekli, neleri nasıl yediği, nasıl abdest aldığı, nasıl dua ettiği, güzel koku sürünmesi, konuşması, gülmesi, uyuması, ibadeti, Kur’an-ı Kerim okuması, ağlaması, tevazuu gibi konulardır.3 Bu eserler, O’nu tanımak ve O’na benzemek niyetiyle kaleme alındıkları için Peygamberliğine has olan konulara değinilmemiş, beşerî çizgiler üzerinde durulmuştur.

Şemâil’in müstakil bir hüviyetle ortaya çıkışı, Hicri üçüncü asrın ikinci yarısı (Miladi XI. asır) sonlarına doğrudur. İleriki asırlarda ise bu sahadaki literatür hızla gelişmiş ve eserlerin sayısı artmıştır. İmam Tirmizi’nin “eş-Şemâilu’n Nebeviyye ve’l Hasâilu’l Mustafaviyye” adlı eseri Şemâil türünün ilk örneğidir. Daha çok “eş-Şemâilu’n Nebeviyye” veya “Şemâil-i Şerif” isimleriyle karşımıza çıkar.

BUHARİ’NİN TALEBESİ

Tirmizi, kuvvetli ihtimal H. 209 (M. 824) yılında bugün Özbekistan’da yer alan Tirmiz şehrinde dünyaya gelmiştir. Asıl adı, Ebu İsa Muhammed b. İsa b. Sevre (Yezid) et-Tirmizi olup künyesi “Ebu İsa”dır. Tirmizi, H. 235 (M.849) yılı civarında hadis tahsiline başlamıştır. İlim talebi gayesiyle Horasan, Rey, Vâsıt, Irak, Kufe, Basra ve Hicaz’a birçok seyahatlerde bulunmuş ve sayılamayacak kadar çok şeyh ve raviden hadis almıştır.4

Buhari gibi bir âlimin talebeliğini yapmış, ondan uzun süre dersler almıştır. Bilhassa “Fıkhu’l Hadis” ve “İlel (Hadislerdeki sorunlar)” konularında; kendi dönemindeki raviler ve isnadları konusunda Irak ve Horasan’da Buhari’den daha üstün bir âlim olmadığından, hocasından oldukça faydalanmıştır. Buhari de Tirmizi’nin ilim ve zekâsını takdir etmiş, “el-Câmiu’s Sahih”i dışında ondan bir veya iki hadis rivayet etmiştir. Talebesine, “Aslında benim senden faydalandıklarım, senin benden faydalandıklarından daha çoktur.” demiştir.

İmam Nevevi gibi âlimler de onun hakkında, “O sika ve sikalığında herkesin müttefik olduğu bir zâttır.” demiştir.5 Hocalarından biri, Buhari’nin vefatının ardından Horasan bölgesinde Tirmizi gibi ilmi, güçlü hafızası, zühd ve takvası ile tanınan bir başka âlimin kalmadığını, onun takvası sebebiyle gözlerini kaybedinceye kadar ağladığını söylemiştir.6

Hadislerin sıhhatini zedeleyici mahiyette, tespit edilmesi son derece zor ve gizli kusurları mükemmel şekilde bilen çok az sayıdaki hadis âliminden biridir. Pek çok âlimden ders almış, pek çok talebeye de ders vermiştir.

Eserlerine, bir fakihin delil kabul ettiği hadisleri almaya özen göstermiştir. Kendisi, diğer “Kütüb-ü Sitte” müellifleri gibi her mezhebin görüşünü, bizatihi mezheplerin hocalarından ders aldığı için gayet iyi bilmekle beraber hiçbir mezhebe intisap etmemiştir.

İmam Tirmizi’nin pek çok alanda olduğu gibi hadis usulünde de de katkısını görmekteyiz: “Sahih ve Zayıf” hadislerin yanına “Hasen” tabirini literatüre kazandırmıştır.

Tirmizi’nin 13 Receb 279’da (9 Ekim 892) Tirmiz’de veya Buğ köyünde vefat etmiş olduğuna dair görüşler vardır.7 Yaklaşık 70 yıllık ömründe pek çok faydalı amelde bulunmuştur, Allah ondan razı olsun.

Eserlerini inceleyecek olursak öncelikle “el-Câmiu’s Sahih”ten -diğer adıyla “Sünen-i Tirmizi”-bahsetmek gerekir. Bu eser, büyük hadis külliyatlarımızdan olan “Kütüb-ü Sitte”de yer alan altı eserden biridir. İbni Arabi, “Sünen”e yazdığı şerhinin evvelinde bu hususta şöyle diyor: “Buhari’nin kitabı asıldır. İmam Malik’in ‘Muvatta’sı da ilktir. Bunların akabinde Müslim ve Tirmizi’nin eserleri gelir. Tirmizi’nin ‘Sünen’inin yaygın nefaseti, tadı ve hoşluğunun bir benzeri hiçbir kitapta yoktur.”8

Bu eserde, diğer “Câmi” türü eserlerde olduğu gibi ahkâm hadisleri de dâhil olmak üzere, tüm konularda hadisler yer almaktadır.

Tirmizi’nin “el-Câmiu’s Sahih” dışında en tanınmış eseri “eş-Şemâilu’n Nebeviyye”dir. Onun ayrıca “el-İlelu’l Kebir”, “el-İlelu’s Sağir”, “Tesmiyetu Ashabi’n Nebi”, “Kitabu’t Tarih”, “Kitabu’l Esmâ ve’l Küna” ve “ez-Zühd” gibi eserleri bulunmaktadır.

ŞEMÂİL-İ ŞERİF

Tüm bu bilgilerin yanında Efendimizi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), onun gibi bir âlimin eserinden tanıyor olmanın ayrı bir önemi vardır. Tirmizi’nin “Şemâil”i, 55 bölüm ve bir hâtimeden oluşmaktadır. Sahasında yapılmış ilk çalışma olmasına rağmen tertip ve muhteva bakımından Şemâil konusundaki eserlerin en mükemmelidir. Bu eser, medreselerde ders kitabı olarak da okutulmuştur.

Tirmizi, ünlü hadis kitabından biri olan “el-Câmiu’s Sahih”indeki Şemâil ile ilgili hadislerin birçoğunu aynen, bir kısmını da ihtisar ederek bu eserine almıştır.9

Eserin şerhleri içerisinde -denilebilir ki- en yaygın ve en güzel olanı, Hanefi ulemasından Aliyyu’l Kari’nin “Cem’u’l Vesâil”idir. Hanefî fakihi, muhaddis ve müfessir olan Aliyyu’l Kari (v.1014/1605), bu eseri okuyan kimsenin kendisini, Resuli Kibriya’yı gözüyle görüyormuş gibi hissedeceğini ve her bölümde onun güzelliklerini müşahede edeceğini belirtmiştir.10

Hadis âlimi, fakih ve sufi Muhammed Abdurrauf el-Münavî (v. 1051/1622) de “eş-Şemâilu’n Nebeviyye”nin Cenab-ı Hakk’ın bu ümmete bahşettiği bu sahadaki en önemli, tertibi ve muhtevası en güzel, eşi ve benzeri bulunmayan bir eser olduğunu söylemiştir.

Kadı İyaz’ın “Şifa-i Şerif”i de yine eserin şerhleri arasındadır. Pek çok Türkçe şerhi olduğu da bilinen eserin Tahlil Yayınları’ndan 3 cilt hâlinde M. Yaşar Kandemir tarafından açıklamalı ve sade bir dille kaleme alınan baskısı günümüzde en çok bilinenidir.

Fuad Sezgin yapmış olduğu çalışmalarla İstanbul kütüphanelerinde, Bursa, Manisa, Isparta ve Kayseri’de yazma nüshaları bulunduğunu da aktarmıştır.11

1 M. Yaşar Kandemir, “Şemâil”, (DİA) Türkiye Diyanet Vakfı, 2010, c. 38, s. 497-500

2 Ali Yardım, “Şemâil Nev’inin Doğuşu ve Tirmizî’nin Kitabü’ş Şemail’i”, Dokuz Eylül Üni. Dergisi, 1983, s. 349

3 M. Yaşar Kandemir, Şemâil-i Şerîf Şerhi, Tahlil Yayınları, c.1, s. 4

4 Lütfullah Cebeci, “İmam-ı Tirmizi”, Atatürk Üniversitesi, İslâmî İlimler Dergisi, 4. Sayı, 1890, s. 289

5 Lütfullah Cebeci, a.g.d., s. 292

6 M. Yaşar Kandemir, “Tirmizi”, Dia

7 M. Yaşar Kandemir, “Tirmizi”, Dia

8 Lütfullah Cebeci, a.g.d., s. 296

9 M. Yaşar Kandemir, Şemâil-i Şerif Şerhi, s. 37

10 Cem’u’l Vesail fi Şerhi’ş Şemâil, c.1, s. 2

11 Ali Yardım, a.g.d., s. 359-360

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir