Rabiatü’l Adeviyye, Allah dostu, Allah aşığı mümine bir şahsiyettir. O, İslam dinindeki ilk kadın evliyalardan sayılmaktadır. Rabiatü’l Adeviyye’nin doğum tarihi net olarak bilinmemekle birlikte, vefat tarihi Hicri 135, miladi 752’dir. Basra şehrinde fakir bir ailenin dördüncü kızı olarak dünyaya gelmiştir. Kendisine, ailenin üçüncü kızından sonra doğduğundan “Rabia” ismi verilmiştir.
Çocuk yaşta anne ve babasını kaybeden Rabiatü’l Adeviyye köle olarak satılır. O, birkaç kez kaçma ve özgür kalma girişimlerinde bulunur fakat başaramaz. Son olarak kaçmaya çalıştığında elini yaralar. Onu kanlar içinde gören efendisi merhamet ederek onu serbest bırakır.
Dönemin önde gelen sufilerinin evlenme taleplerini geri çeviren Rabiatü’l Adeviyye, 801 yılında bekar olarak hayata veda eder. Sanatı ve felsefesi 13. yüzyılın önemli isimlerinden Feridüddin Attar’ın evliyaların hayatları ve sözlerini derlediği ünlü eseri “Tezkiret’ül Evliya” eserinde yer almaktadır.
İMTİHANLARLA GEÇEN ZAHİDENE BİR ÖMÜR
Rabiatü’l Adeviyye küçük yaşlarda yetim kalır. Basra’daki kıtlık sebebiyle kız kardeşlerinin dağılmasının ardından tek başına hayat sürmeye başlar. Bu esnada zalim bir kişi tarafından 6 akçe karşılığında köle olarak satın alınır. Gündüzleri ağır işlerde çalıştırılan Rabia geceleri kendisini ibadete verir. Rabiatü’l Adeviyye’nin dünyevî olan her şeyi terk edip zühde yönelmesi ilk zâhid sufîlerde yaygın olan ortak bir tavırdır. Rabia’yı diğer sufîlerden ayıran husus, onun zühd anlayışını ilâhî aşk fikriyle tamamlamasıdır. Hacdan sonra Basra’ya yerleşen Rabia kendisine yapılan evlenme tekliflerini reddetmiştir. Rabia’nın bu tavrının kökeninde zühd anlayışı ve evliliğin ilâhî aşkın önünde perde olması düşüncesi vardır. Rabia ile birlikte Basra tasavvuf ekolünün temsilcilerinden olan Abdülvâhid b. Zeyd’in Rabia’ya evlilik teklif ettiğinde ondan, “Git kendine kendin gibi birini bul. Bende hiç arzu işareti gördün mü?” cevabını aldığı rivayet edilir. Râbia’nın bu cevabı, kendisini ilâhî aşktan uzaklaştıran her şeyden kaçınması gerektiği fikrinin sembolik bir ifadesidir.[1]
Rabiatü’l Adeviyye’nin zühd hareketinin tasavvufa dönüşüm sürecinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Rabia’nın önderliğinde gelişen tasavvufî çizgide korku, kaygı ve hüzün yerine sevgi, ümit ve iyimserliğe ağırlık verildiği görülür. Sufî müellifler sadece muhabbet ve aşk konusunda değil tövbe, zühd, hüzün, rıza, tevazu gibi tasavvuf ilmine ait kavramların açıklanmasında da Rabia’nın sözlerine başvurmuşlardır. Onun bu tasavvufî haller hususunda geliştirdiği tavır kişinin bütün fiillerinin gerçek fâilinin Allah olduğu düşüncesidir.[2]
Rabiatü’l Adeviyye, çok oruç tutardı. Bir defasında bir hafta hiç yiyecek bulamadı. Sekizinci gece açlığı iyice şiddetlendi. Nefsine eziyet ettiğini düşünürken birisi kapıyı çaldı. Bir tabak yemek getirdi. Rabiatü’l Adeviyye yemeği alıp, yere koydu. Mum getirmeye gitti. Gelince bir kedinin yemeğini dökmüş olduğunu gördü. Su bardağını almaya gitti. Mum söndü. Su içmek isterken bardak düşüp kırıldı. O da “Yâ Rabbi! Bu zavallı kulunu imtihan ediyorsun, fakat acizliğimden sabredemiyorum.” diyerek bir âh çekti. Bu âhtan neredeyse ev yanacaktı. Bir ses duyuldu: “Ey Rabia, istersen dünya nimetlerini üstüne saçayım; istersen, üzerindeki dert ve belaları kaldırayım. Fakat bu dertler, belalar ile dünya bir arada bulunmaz.” bu sözü işitince şöyle dua etti: “Ya Rabbi, beni kendinle meşgul eyle ve Senden alıkoyacak işlere beni bulaştırma.” Bundan sonra dünya zevklerinden öyle kesildi ki; kıldığı her namazı “Bu benim son namazımdır.” düsturuyla, huşu ile kılar, hep Allah Teâlâ ile meşgul olurdu. Hatta birisi gelip kendisini Allah Teâlâ ile meşguliyetten alıkoyar korkusuyla “Ya Rabbi! Beni kendinle meşgul eyle ki, beni kimse Senden alıkoymasın.” diye dua ederdi.[3]
Rabiatü’l Adeviyye, hayatı boyunca yaşadıkları ve yaşadıklarına karşı duruşu sebebiyle “dişi aslan” olarak anılmaktadır.[4]
RABİATÜ’L ADEVİYYE’NİN ALLAH’A VUSLATI
Rabiatü’l Adeviyye, aralıksız olarak inlerdi ve onu hep dertli bir hâlde görürlerdi. Yakınları dedi ki, “Hiçbir hastalığınız yok, ağlayıp sızlanmanıza, yakınmanıza sebep nedir?” O da, “Benim gönlümde öyle bir dert var ki, tabipler tedavisinde aciz kaldılar. Yaramın merhemi Allah Teâlâ’ya vuslattır (kavuşmaktır). Böyle yanıp yakılıyorum ki, belki maksadıma kavuşurum. Bu benim yaptığım ise, bu işte en az olanıdır.” diye cevap verdi.
Yaşı sekseni bulmuştu. Yolda kendi kendine yürüyebiliyordu. Fakat yaşlılığın tesİriyle yürümekte güçlük çekerdi. Öyle ki görenler, ha düştü, ha düşecek zannederlerdi. Böyle olmakla beraber kimsenin yardımını kabul etmezdi. Vefatı yaklaşınca yakınlarından Abede b. Şevvâl’i yanına çağırdı. Her zaman yanında taşıdığı kefeni göstererek, “Vefat ettiğim zaman beni bu beze sar ve defnet.” diye vasiyet etti. Vefat etmeden önce hasta yatağının başucunda bekleyen büyüklere, “Kalkınız, burayı boşaltıp, yalnız bırakınız ki, Allah Teâlâ’nın melekleriyle baş başa kalayım.” deyince, oradakiler odayı boşalttılar, kapıyı örttüler. İçeriden şöyle sesler geliyordu: “Ey mutmainne nefs, râzı olmuş ve râzı olunmuş olarak Rabbine dön! Has kullarımın arasına katıl ve Cennetime gir.”[5]. Aradan biraz zaman geçti ses kesilmişti. İçeriye girdiklerinde Rabiatü’l Adeviyye’nin vefat ettiğini gördüler.[6]
RABİATÜ’L ADEVİYYE’NİN BAZI MÜNÂCÂTLARI
Rabiatü’l Adeviyye, ilâhî aşk konusunda şöyle münâcâtta bulunurdu:
“Ey Rabbim! Seni iki sevgi ile severim. Sevginin biri benim aşk ve iştiyakımdan, diğeri Senin sevilmeye layık olduğundandır. Benim aşk ve iştiyakımdan gelen sevgim, Senden başkasını bırakıp sadece Senin zikrinle meşgul olmayı, Senin sevilmeye layık olmandan gelen sevgim de bana müşahede mertebesini ihsan buyurmuş olmandandır. Şu halde hamd ve şükran ne bana mahsustur ne de övülmüş olma ciheti bana aittir. Her iki yönden de şükür ve hamd, ancak Sana mahsustur.”
Bir münâcâtında da şöyle demektedir:
“İlâhî! Eğer ben Sana cehennem korkusuyla ibadet ediyorsam beni cehennem ateşinde yak! Eğer cennet ümidiyle Sana kullukta bulunuyorsam beni ondan mahrum et! Eğer Sana olan sevgimden dolayı Sana ibadet ediyorsam o zaman Senin ezelî cemâlinden beni mahrum etme!” (Amin)…
[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/rabia-el-adeviyye
[2] https://islamansiklopedisi.org.tr/rabia-el-adeviyye
[3] https://www.evliyalar.net/rabiatul-adeviyye-k-s-makami-kudus/
[4] https://www.yenisafak.com/dunya/rabiatul-adeviyye-kimdir-541338
[5] Fecr, 27-30.
[6] https://www.evliyalar.net/rabiatul-adeviyye-k-s-makami-kudus/