Cumartesi, Eylül 20, 2025

Toz Kanatlı Sesler

Şevval Sarıtan
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi-İslâmi İlimler

Paylaş

Bir gün bir kelebek kondu serçe parmağıma. Bir kelebek kanatlarını çırptı başka bir gün; süzüldü toz kanatlı tüyleri toprağa ve karıştı sonsuzluğa. Hiç beklemediğin bir anda kapını çalan ölüm gibiydi tıpkı bu kelebek. O eşiği aşmak için doğan insan misali… Önce rızkının peşinden koşan bir minik tırtıl sonra kozasında dinlendirilen ve bambaşka bir hayata hazırlanan güve ve nihayet kanat çırpmaya hazır nadide bir güzellik… Doğumu ve ölümü ardından yeni bir yaşamın anahtarını saklıyordu bu hikâye. Kâinat kitabının sayfalarında gezinirken okumaktan keyif aldığım bir hikâyenin hem ilk hem son sayfasıydı üstelik.

İnsan ki önce topraktan, sonra nutfeden (zigottan), sonra ‘alakadan (embriyodan) yaratılan, sonra bebek olarak (ana rahminden) çıkarılan, sonra yetişkinlik çağına ulaşan, ardından da ihtiyarlamak için yaşatılandır. (Mü’min, 67)

Dünya ki Adem’in (Aleyhisselam) sürgün edildiği bir avuç toprak ve bir damla su… Kan ve gözyaşının doldurduğu nehir yatağı… Bir hüzün deryası ki kavuşmaların mahşere kaldığı… Sevdaların yenik düştüğü, isyan bayraklarının dalgalandığı karanlık bir çukur… Ancak sevgi ve merhamet pınarından kana kana içenlerin gönüllerinde filizlenen bir tövbe çiçeği… Masalperestlikten sıyrılmış mümince ve ümitlice bir duruşun aydınlığı…

Ölüm ki çoğu zaman bir kâbus gibi çöken; sıcacık yuvaları buz eden… Oysa biricik Rabbine kavuşmanın adı değil midir ölüm? Bir zaman sıçraması… Âlemler arası bir yolculuğun ön adımı… Geçmiş ve geleceğin dürülerek omuzlarımıza bindirilmesi… Sebep ve sonucun, nedenselliklerin, tüm mümkünlerin ve imkânsızlıkların yerle bir olduğu yeni bir yaşama doğmak… Ruhlar âleminden ana rahmine; ana rahminden toprağın kalbine; toprağın kalbinden semâya uzanan bir seyahat-i azîme değil de nedir ölüm?

“Ölmeden önce ölünüz.’’ buyruğunun asırlık sedası; toz kanatlı kelebeğin hayat şarkısı, dünyanın tüm fâni güzelliklerinden, eza ve cefasından azad olmanın mutluluğu…

Zamanın başladığı andan itibaren biteceği ana kadar ölüm daima bizimle olacak. Kimi zaman bir uğurlama, kimi zaman bir dua, kimi zaman bir ritüelin parçası olarak… Öyle ki dünya tarihindeki ilk defin işlemi bir kuş tarafından bir insana öğretildi. Zaman geçtikçe ölüm ve vefat eden kişi için ölümün adı değişmedi ancak statüsü değişti. Kiminin izi bile bulunamazken kiminin adına akılların idrak etmekte zorlandığı devasa yapılar inşa edildi. Birçoğunun ismi tarih sayfalarından silinirken kiminin adına kurbanlar kesildi, törenler düzenlendi. Kiminin külleri havaya savrulurken diğerlerinin yok oluşuna tüm insanlık şahit oldu. Ancak insanlık İslâm ile tamam olduğunda ölüm de, defin de en mükemmel hâliyle vücut buldu.

Cenazeye karşı yapılagelen görevler arasında yer alan defin işlemi, aynı zamanda İslâm’ın insana verdiği değeri de gösteren dinî bir vecîbe özelliği taşır. Kur’ân-ı Kerîm’de bu işlemin insanoğluna Allah tarafından öğretildiği, kardeşinin cesedini ne yapacağını, ancak Allah’ın gönderdiği bir karganın hareketlerinden öğrenen Âdem peygamberin oğlunun, “Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten de mi âciz kaldım!” dediği anlatılır (Mâide 31). Ölünün toprağa tevdi edilmesinin çevre temizliği, sağlık, insanın saygınlığının korunması ve ölümü hatırlatma türünden birçok hikmetler taşıdığı ve bir bakıma geride kalanların ölüye karşı son görevini simgelediği, ölen için de yeni bir hayatın başlangıcı olduğu için defnin şekil ve usulü öteden beri fıkıh kitaplarında ayrıntılı şekilde ele alınmıştır.

Cenazenin sükûnet içinde, kalben zikir, dua ve tefekkürle takip edilmesi tavsiye edilmiştir. Mezarlığa varıldığında cenaze kabre indirilinceye kadar ayakta durmak, sonrasında ise oturmak sünnettir. Cenazenin kabre, “Allah’ın adıyla ve Resulullah’ın dini üzere” anlamına gelen ”بسم الله وعلى ملة رسول الله“ duasıyla konması, yüzü kıble tarafına çevrilerek sağ yanı üzere yatırılması gerekir.1 Son olarak cenazenin üzerine toprak atılarak mezar kapatılır ve böylece güzel ruhlar için kozalarının ilk ağı örülmüş olur. Tüm güneşli ve yağmurlu günler; yaz ve kış onlar için Rablerinden ilahi bir senfonidir artık. Bitimsiz bir senfoni…

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir