Tarih, çoğu zaman büyük savaşları ya da devlet adamlarını yazar. Ancak gerçek değişim, sessizce, dürüstlükle ve kararlılıkla görev yapan insanların ellerinde şekillenir. Bu insanlar arasında adını az duyduğumuz ama görev bilinciyle öne çıkan önemli bir şahsiyet var: Semrâ Binti Nûheyk (Radıyallahu Anha)…
O, İslam tarihinde pazar denetlemekle görevlendirilmiş ilk kadın “muhtesib”, yani kamu düzeni ve ahlaki denetim sorumlusu olarak tanınırdı. Bu yönüyle Semrâ Binti Nûheyk’in (Radıyallahu Anha) hikâyesi, sadece bir kadının değil, güven ve emniyetin kadın eliyle tesis edilebildiğinin de tarihsel bir kanıtıdır. Onun adımları, adaletin ve düzenin kadınla ne kadar uyumlu çalışabileceğini göstermesi açısından dikkat çekicidir.
KİMDİR SEMRÂ BİNT NÛHEYK?
Semrâ, Medine’nin önemli kabilelerinden Benî Esed’e mensup bir hanım sahâbedir. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) döneminde Müslüman olmuş, İslam toplumunun sosyal yapısından aktif roller üstlenmiştir. O İslam’ın ilk yıllarında Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğretilerine inanmış ve bu öğretileri takip etmiştir. İman ettikten sonra sadece bireysel ibadetle yetinmeyip, toplumun düzenine katkı sunmak gibi bir sorumluluk bilinciyle hareket etmiştir. Semrâ Binti Nûheyk’in (Radıyallahu Anha) adı özellikle Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tarafından pazarda denetimle görevlendirilmiş olmasıyla öne çıkar. Bu görev, dönemin şartları göz önüne alındığında büyük bir yetki ve güven gerektirir. Zira o dönemlerde pazar yerleri hem ekonomik hem de sosyal hayatın kalbidir. Bu alanların düzeni, toplumun huzuruyla doğrudan bağlantılıdır.
BİR HANIM SAHABENİN ELİNDEN KAMU GÜVENLİĞİ
Semrâ’nın (Radıyallahu Anha) elinde kılıç değil, adaletin sembolü olan ince bir kırbaç bulunurdu. Bu kırbaç, şiddet aracı olarak değil; kamu düzenine zarar verenleri uyarmak ve gerektiğinde hafifçe cezalandırmak amacıyla taşınırdı. Hile yapan, ölçüyle oynayan, malları stoklayan ya da fahiş fiyat uygulayanlara karşı sert ama hakkaniyetli bir duruş sergilerdi. Hanım bir figür olarak bu otoriteyi taşımış olması, İslam toplumunda kadının sadece aile içi değil, kamusal alanda da sorumluluk alabileceğinin açık bir göstergesidir. Onun kararlılığı ve vakarı, pazardaki erkek tüccarlar arasında dahi saygıyla karşılanırdı. Semrâ Binti Nûheyk (Radıyallahu Anha), adaletin ve düzenin cinsiyetinin olmadığını ispatlamış bir kadındı.
ÖMER (Radıyallahu Anh) DÖNEMİNDE AKTİF GÖREVİ
Peygamberimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefatından sonra da görevine devam eden Semra Binti Nûheyk, özellikle Ömer (Radıyallahu Anh) döneminde Medine’nin güvenliği ve kamu ahlâkı konularında yine ön planda bulunmuştur. Ömer (Radıyallahu Anh) gibi adaletiyle bilinen bir halifenin, kamu denetimi gibi ciddi bir görevi bir kadına emanet etmesi; onun karakterine, dürüstlüğüne ve görev ehliyetine duyulan güvenin göstergesidir. Bu, İslam tarihinde sadece erkeklerin değil, kadınların da denetleyici ve düzenleyici rollerde yer aldığını ortaya koyan güçlü bir örnektir. Onun varlığı, emniyetin sadece silahla değil, ahlak ve toplumsal sorumlulukla da sağlanabileceğinin delilidir.
Semrâ Binti Nûheyk’in (Radıyallahu Anha), denetim yaptığı pazarlar, onun sayesinde sadece ticaretin döndüğü yerler değil; adaletin hissedildiği mekânlar haline gelmiştir. Hileye, yalana, istismara yer olmayan bu alanlar halkın güvenle alışveriş yapabileceği, hakkının korunacağı merkezler haline gelmiştir. Onun taşıdığı görev, ortaya koyduğu ahlaki duruş ve kamu düzenine kattığı değer, İslam tarihinde önemli bir kahraman olarak yer almasına vesile olmuştur. Bugünün kadınları için de Semrâ Binti Nûheyk (Radıyallahu Anha), ilham verici bir isimdir. Sadece evinde değil, toplumda da hakkı ve adaleti gözeten, görev bilinciyle hareket eden kadınların sembolüdür.
KISA BİLGİ KUTUSU: SEMRÂ BİNT NÛHEYK
Medine’li hanım bir sahâbedir.
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tarafından Pazar denetimiyle görevlendirilmiştir.
İlk kadın “muhtesib” olarak tanınır.
Haksız kazanç, ölçü-tartı bozukluğu gibi uygulamalara karşı mücadele etmiştir.
Görevini Ömer (Radıyallahu Anha) döneminde de sürdürmüştür.
Toplumsal sorumluluğun kadın-erkek ayırmaksızın paylaşılabileceğini göstermiştir.