Pazar, Aralık 22, 2024

Sessizliğin Sesi

Saliha Türkmen

Paylaş

Akışın yavaşlayıp sessizliğin sesinin yükseldiği kış mevsimi insana, kalbinin kandili olan tefekkürün parlaması için verilmiş en değerli zamanlardan biridir. Kâinatın en kıymetli parçası olan insan, ona uyum sağlayarak, onun gibi sessizleşip kendi içine döndüğünde devamında gelecek olan şey bir bahar canlanması olacaktır.

Güneş sisteminin en “canlı” gezegeni olan Dünya, Güneş’in etrafında yolculuğunu sürdürürken aynı zamanda kendi etrafında da dönmeye devam eder. Ancak kendi etrafında dönerken bir topacın dik bir şekilde dönmesine benzer şekilde değil, hafif bir eğiklikle döner. Bu eğiklik, Dünya Güneş’in etrafındaki yolculuğuna devam ederken Güneş ışınlarının Dünya’ya geliş açısının günden güne farklılaşmasına sebebiyet verir.

Dünya’nın en büyük enerji kaynağı olan Güneş ışınlarının kimi zaman daha dik, kimi zaman da daha eğik bir açıyla Dünya’ya gelmesi “canlı” gezegenin canlılığının temelinde yatan bir süreçtir. Işınların dik bir şekilde gelmesi Dünya’nın o bölgesinde yaz aylarının yaşanmasına, eğik gelmesi ise kış aylarının yaşanmasına sebebiyet verir. Bu tıpkı bir el fenerinin dik bir şekilde bir bölgeye tutulduğunda ışığının o bölgede yoğunlaşıp daha parlak ve sıcak bir ortam oluşturmasına, eğik bir şekilde tutulduğunda da ışığın dağılarak daha az parlak ve soğuk bölgeleri oluşturmasına benzer.

Mevsimlerin değişmesi Dünya’da son derece dinamik bir yapının oluşmasını sağlar: Bitkiler büyür, hayvanlar göç eder, canlıların ihtiyacı olan su döngüsü desteklenir, çeşitli canlıların yaşayabilmesine olanak sağlanır…

Küçüklerin dünyasına indiğimizde bu fiziksel süreç daha anlamlı ve ilgi çekici olur. Cisimleri oluşturan atomlar ve atomları da oluşturan daha küçük parçacıklar, biz farkında olmasak da daima titreşim hâlindedirler. Enerjisi artan parçacıklar daha hızlı enerjisi azalanlar ise daha yavaş hareket ederler. Hareketin hızlı olması ortamın ısınmasını, yavaşlaması ise soğumasını sağlar. Bir insanın hızlı hareket ettiğinde ısınması, yavaş hareket ettiğinde soğuması gibi.

Kışın Dünya yüzeyindeki soğuma da yüzeydeki parçacıkların hareketlerinin yavaşlayıp soğumasına neden olur. Böylece sıcaklık sebebiyle buhar hâlinde bulunan su tanecikleri soğuyarak yoğun su buharına, sıvıya veya katıya dönüşürler. Havanın taşıyabileceği yoğunluk miktarı aşıldığında bu tanecikler daha fazla yukarıda duramazlar ve kendilerine en yakın büyük kütleli cisim olan Dünya’nın, büyük kütle çekim etkisiyle, yüzeyine doğru inmeye başlarlar. Böylece sis oluşumu veya yağmur ve kar yağışı gerçekleşir.

Su buharına göre daha yoğun olan sisin, yağmurun ve karın oluşumu, parçacıkların soğuduklarında birbirlerini daha fazla çekmesiyle ve molekül yapılarının yeniden düzenlenmesiyle meydana gelir. Fazla hareketli olduklarında birbirlerine sürekli çarparak birbirlerinden uzaklaşan ve belirli bir “şekil” oluşturamayan parçacıklar, soğumayla birlikte bu “kaotik”[1] ortamın değişmesine sebep olurlar. Sıcak su buharının soğumasıyla birlikte moleküller birbirlerine daha fazla yaklaşacakları için sis, biraz daha soğumasıyla birlikte akışkan ve nispeten düzenli bir hâl olan yağmur, daha da soğumasıyla birlikte son derece düzenli bir kristal yapı olan kar oluşmuş olur.

Kışın gerçekleşen bir diğer olay da göl ve deniz yüzeylerinin donmasıdır. Maddelerin çoğu soğudukça yoğunlaşır. Ancak su moleküllerinde soğudukça yoğunlaşma durumu belli bir noktaya kadar geçerlidir. 4 °C’ye düşene kadar yoğunluğu artan moleküllerin daha da soğuduklarında yoğunlukları düşmeye başlar. Böylece su, katısını yüzdürebilen nadir sıvılardan olmuş olur. Yüzeyde oluşan buz altta kalan suyu kapattığı için onun daha fazla soğumasına engel olur ve böylece buzun altında kalan kısım sıvı olarak kalmaya devam eder. Bu ise kışın deniz canlılarının donmalarını engellediği için hayati bir önem taşır.

Çevredeki tüm bu yavaşlama ve beraberinde getirdiği sessizlik, kâinatın bir parçası olan, aynı zamanda da kâinat üzerine tefekkür etme kabiliyeti bahşedilmiş olan insanın da yavaşlamasına ve durup düşünmesine daha fazla imkân tanır. Böylece sonrasında baharı getirecek olan soğuklarla sessizleşen kâinatta en yüksek ses, tefekkürün sesi olur.

“…Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 3/191)

[1] İlk bakışta bu sürecin kaotik gözükmesi, tanımlamakta zorluk çekeceğimiz kadar karmaşık bir fiziksel sürece sahip olunmasından kaynaklanmaktadır.

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir