Cumartesi, Mayıs 17, 2025

20. Asrın Hanım Müfessiri

Esma Nur Altan

Paylaş

İman, cesaret, zindan, işkence, mücadele, dik duruş ve buna benzer birçok kelime geliyor aklımıza “Zeyneb Gazali” deyince. Tüm bunların yanında “Müfessir Gazali”yi tanıma vakti.

Fedakârlıkları anlatılan öncüler içerisinde, zaman olarak belki de bize en yakını Zeyneb Gazali. Asırlar önce değil, 20 ve 21. asırda yaşamış bir mücahide. Peki, kaçımız Zeyneb Gazali’nin bir tefsir âlimi olduğunu biliyorduk?

BABASININ “NESİBE”Sİ

Zeyneb Gazali, 2 Haziran 1917’de (Hicri: 8 Rebiulevvel 1335) Kahire yakınlarındaki Meyyit Yaiş köyünde dünyaya gelmiştir. Ezher âlimlerinden olan babası, Hz. Ömer ile Ali’nin (Radıyallahu Anh) soyundan gelmektedir. 10 yaşına kadar Zeyneb Gazali’nin tüm eğitimini kendisi üstlenmiş ve kızını, Uhud’da Peygamber Efendimizi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) savunmak için kılıç kullanan yiğit kadın, Nesibe binti Ka’b gibi yetiştirmek istemiştir.

Zeyneb Gazali’nin babası ile olan anılarından birinde, o daha küçük bir çocuk iken yere bir daire çizen babası, kızının eline bir odun parçası vererek “Şimdi savun Resulullah’ı bakalım, nasıl savunacaksın?” diye sorar. Zeyneb Gazali, elindeki odunu hayali kafirlerin üzerine savurur. Daha sonra babası, “Kaç kafir öldürdün?” diye sorunca da Zeyneb, “2-3 tane” cevabını verir. Bunun üzerine babası da “Kafir çoktur kızım, devam et.” diyerek küçük Zeyneb’i cihat ruhu ile tanıştırır.

“KUR’AN’I KAPATACAĞIZ, KADINI AÇACAĞIZ!”

Numune-i imtisal bir şahsiyeti anlamak için öncelikle yaşadığı dönemin şartlarını iyi bilmeliyiz. Zeyneb Gazali’nin doğduğu ve içinde yetiştiği dönem, ümmetin hem topraklarının hem de ruhunun işgal edildiği ve bu uğurda pek çok şehidin verildiği sıkıntılı bir dönemdi. Müslümanların iman ve akidesine karşı güçlü bir saldırı vardı. Bu tarihlerde İngiliz sömürgesi altında olan Mısır’da, saldırılar, Kur’an-ı Kerim’e ve Müslüman kadınlara yoğunlaşmış şekildeydi. İlk olarak, Kur’an’ın hâkimiyetini toplumun nezdinde zayıflatarak onu bir tarih kitabı hâline getirmeye çalıştılar. Sonrasında da Fransa’dan getirilen öğretmenler, Mısır’ın farklı yerlerinde modern okullar açıp Feminizm anlayışını yerleştirmeye çalıştılar. Mısır’daki zeki kız öğrencilerin Fransa’ya gönderilmesiyle de aynı amaca hizmet edilmiştir. Bu dönemde Müslümanların kültür ve eğitimine yönelik saldırıları muhtemelen çoğumuzun duyduğu ve bir Fransız’a ait şu söz ile özetleyebiliriz: “Eğer biz Müslüman devletleri ele geçirmek istiyorsak Kur’an’ı kapatacağız, kadını açacağız!

Bu dönemde Mısır’da feminist düşünceyi savunan ilk kadın, Hûda Şaravi olarak öne çıkar. Hûda Şaravi’nin ilk çalışması ise Mısırlı kadınları temsilen kurduğu, “Çağdaş Kadınlar Derneği” olmuştur. Bu dönemde yurtdışında öğrenimine devam etmek isteyen Zeyneb Gazali, Çağdaş Kadınlar Derneği bünyesinde yurtdışına öğrenci gönderildiğini duyar ve hemen Hûda Şaravi ile tanışır. Başarılı bir öğrenci olması sebebiyle Fransa’ya gidecek kız öğrenciler arasında yer alması uzun sürmez. Daha sonra Fransa’ya gitme kararından vazgeçse de Şaravi’nin isteği üzerine Çağdaş Kadınlar Derneği’ne üye olur. Ancak babasından ve Ezher âlimlerinden aldığı eğitimler ve terbiye ile derneğin düşünce yapısı arasındaki farklılıklardan rahatsızlık duyar ve bulunduğu yerin yanlış olduğunu düşünmeye başlar.

Bu süreçte İhvân-ı Müslimîn’de çalışmalarını sürdüren Hasan El Benna, Zeyneb Gazali’nin ikna kabiliyetini fark eder ve ona Müslüman Kardeşler’e katılması için davette bulunur. Bu davet, Zeyneb Gazali’yi bir kararsızlığa sürükler.

Tekliften bir müddet sonra kaza geçiren Gazali’ye doktorlar yaşama ihtimalinin oldukça düşük olduğunu söyler. O gün Gazali eğer iyileşirse Müslüman kadın kimliğini savunacağına dair Rabbine söz verir. Gördüğü tedavinin ardından sağlığına kavuşan Gazali, vakit kaybetmeden Çağdaş Kadınlar Derneği’nden istifa ederek “Müslüman Kadınlar Derneği”ni kurar. Bir süre çalışmalarına tek başına devam ettikten sonra 1948 yılında İhvân-ı Müslimîn’e katılır.

BİR HANIM NELER YAPABİLİR?

Zeyneb Gazali çalışmalarını her zaman İslâm şeriatının tatbik edilmesi, hilafetin yeniden canlandırılması, Kur’an ve sünnetin tatbik edilmesi amacına yönelik olarak yapmıştır. Daha 19 yaşını tamamlamadan 16 cami yaptırmış ve 320 defa Cezayirli kadınlara konferans vermek için Cezayir’e gitmiştir. Sadece konferans vermekle yetinmeyip düzenlediği altı aylık eğitimlere katılan hanımları eğitim sonrasında davetçi olarak görevlendirmiştir. Mısır hükümeti, zaman içinde Gazali’nin etkili çalışmalarından rahatsız olmaya başlar ve onu durdurmak için çareyi onu zindana atmakta bulur. Gazali, altı yıl boyunca kaldığı hapishanede duyduğu ağır hakaretleri ve bir erkeğin dahi dayanamayacağı derecede gördüğü işkenceleri, “Zindan Hatıraları” kitabında kaleme almıştır. Altı yıl boyunca uğradığı iftiralar ve sayısız işkence karşısında dimdik duran Zeyneb Gazali, 1971 yılında serbest bırakılır bırakılmaz çalışmalarına artan bir heyecan ile devam etmiştir.

BİZE BIRAKTIĞI EMANETLER

Allah yolunda geçirmiş olduğu hayatında, bizlere birçok eser bırakmıştır. Bunlardan en bilineni, Türkçeye “Zindan Hatıraları” olarak çevrilmiş “Eyyam min-Hayati”dir. Türkçeye “Gençlerle Mektuplaşmalarım” olarak çevrilmiş olan eseri, gençlerden kendisine gelen sorulara verdiği cevaplardan oluşmaktadır. Ayrıca “İla İbneti, el- Erbaun en Neveviyye”, “Nahv Bahsin Cedid” ve “min-Havatırı Zeyneb el-Gazali fi’d-Din ve’l-Hayat” isimli eserleride mevcuttur. En dikkat çekici eseri ise Türkçeye “Kur’an’a Bakışım” olarak çevrilen “Nazarat fi-Kitabillah” adındaki tefsir kitabıdır.

Zeyneb Gazali’nin hayatında Kur’an, aşk boyutundadır. Bu sevdasını şöyle ifade eder: “Kur’an’ı sevdim. O kadar ki onu yaşadım. Onu yaşamaya başlayınca da sevenin sevdiğini mırıldandığı gibi onu mırıldandım durdum. Bazı müfessirler gibi ben de onu tekrar ettim durdum. Müfessir olduğumu söylemiyorum. Kur’an’ı sevdiğimi, ona âşık olduğumu söylüyorum. Âşık da âşık olduğunu mırıldanır. Âşık; sevdiğini anlatır, sevdiğiyle oturur, sevdiğini kucaklar. Kur’an’ı kucakladım. Onu 1937’de mescitlerde başladığım davet çalışmalarından beri milyonlarca Müslüman erkek ve kadına anlattım.

 ZİNDANDAKİ DİPNOTLAR

Gazali, 20. asrın bilinen ilk kadın müfessiridir. Tefsirinin temeli, hapishane döneminde yanından ayırmadığı Kur’an’ının üzerine yazmış olduğu dipnotları oluşturmaktadır. Ezher Üniversitesi tefsir profesörlerinden Abdûlhay el-Fermavî’ye, tefsirini inceletmesinin ardından çalışmasını 1994 yılında yayınlanmıştır. Tefsiri hazırlarken genel olarak Seyyid Kutup’un “Fî Zilâli’l Kur’an’ı” ile “İbn Kesir Tefsiri”nden istifade etmiştir. Bu iki tefsirin yanı sıra Kurtûbî, Âlûsî, Ebu’s Suûd, Kâsımî, Ehvâzî’nin tefsirlerinden de yararlanmıştır.

Eserinde ayetlerin tefsirini yaparken kolay ve anlaşılır bir üslup ile ayetlerin önce manalarını verir, temel kavramları kısa kısa açıklar. Ayetin indiği dönemin özelliklerinden bahsettikten sonra ayetlerin mana ve hükümlerini günümüze taşır. Kur’an ayetlerini pratik hayata yansıtabilmek için bu adımları belirlemiştir. Zeyneb Gazali’ye göre öncelikle “İslâm insanı” yetişmeli. Yetişen İslâm insanı sayesinde “İslâm ailesi” kurulmalıdır. Bunun sonucunda da “İslâm toplumu”nun oluşması kaçınılmazdır. Temel İslâmî prensiplerin hayata geçirilebilmesi için ise Allah’ın indirdikleriyle hükmetmenin ve Allah yolunda cihat etmenin şart olduğunu söylemektedir.

BİR ÂLİME TEFSİRİ “NAZARAT Fİ-KİTABİLLAH”

Zeyneb Gazali, tefsirini hazırlarken Allah’ın ayetleriyle birlikte yaşadığını ve Kur’an’ın manevî pınarlarından yudum yudum içtiğini söylemektedir. Ele aldığı ayeti, Kur’an’dan farklı ayetlerle açıklayarak Kur’an’ı kendi bütünlüğü içerisinde tefsir etme yeteneğini ortaya koymaktadır. Gazali, tefsirinde sahih hadislere başvurmuş ve çoğu zaman hadislerin kaynaklarını kitap ve bab numaralarıyla birlikte vermiştir. Bu durum, geniş bir sünnet kültürüne sahip olduğunun da göstergesidir. Derdi, İslâm ile yoğrulmuş bir toplum inşa etmek olduğu için günümüz insanının yaşayışı ile ayetler arasında irtibatlar kurmuş ve günlük yaşamın problemlerine ayetlerden çözümler önermiştir. Siyasi konulara sıkça temas etmiş, ahlaki yozlaşma üzerinde fazlasıyla durmuştur. Eserinde, “Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”1 Ayet-i Kerime’sinin açıklamasında şunlara yer vermiştir:

“Hangi şekilde olursa olsun, kötü söz söylemek veya sövmek, dil ile Müslümana eziyet etmektir. Kimi insanlar vardır ki başkalarına tebelleş olarak en galiz ve en çirkin ifadelerle söverler. Kimileri vardır, başkalarının onuruna leke sürerler. Kimileri vardır, başkalarının namuslarına dil uzatmaktan çekinmezler. Kimi de vardır, başkasının yüzüne karşı sövüp saymaktan, lanet etmekten çekinmez. Hâlbuki Yüce Allah güzeldir ve güzel hoş olandan başkasını kabul etmez. En güzel şey ise seni başkalarına sevdirecek olan güzel sözdür. Güzel söz, müminler arasındaki ilişkiyi pekiştirir. Zaten ahlaki güzelliklerin başında, güzel söz söylemek ve temiz bir ağıza sahip olmak gelir. Bu konuda da bizim için Allah’ın Resulünde en güzel örnekler vardır: Onun hakkında Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur: Şüphesiz Sen büyük bir ahlak üzeresin.

Allah’a andolsun ki bu ahlaki değerlere ne kadar muhtacız bugün. Bunların, hiçbir kıymet ve meziyete saygısı olmayan yabancı tesirlerin etkisi altında kalmış toplumumuzun özüne işlemesine ne kadar da muhtacız! Ne yazık ki Müslümanlar, sürekli kendilerini, sağlam ahlaki değerlerin çok uzağına atmaktadırlar. Cenab-ı Hakk’ın sınırlarını belirlediği, Hz. Muhammed’in de uyguladığı değerlerden hızla uzaklaşmaktadır. Hâlbuki ilk dönemde bu ümmet, ancak sağlam ahlaki değerler silahı ile uyanıp kendine gelmişti. Gerçekten güzel ahlak, büyük bir alan; dünyada ilerlememizi sağlayan bir pasaport mesabesindedir. İslâm hukukunu ve onun temel prensiplerini dikkatlice inceleyen bir kimse, onun sağlam bir şekilde Allah’a iman ve salih amel ile tahkim edilmiş güçlü ahlaki değerler üzerinde oturduğunu görür. Bir davranış, ne kadar büyük olursa olsun, bu temel değerlerden yoksunsa eksik ve kusurludur. Bu değerlerden yoksun olan bir medeniyet, ne kadar ilerlerse ilerlesin, sonunda yıkılmaya mahkumdur. Çünkü ahlaki temeller üzerine oturmamış bir binanın ayakta durması imkânsızdır.

Gerçekten biz, kendimizi başkalarının kucağına atmaya devam ettiğimiz sürece, başkalarının normlarına boyun eğdiğimiz sürece dünya ve ahirette zarara uğrayanlardan olmaya devam edeceğiz. Allah’a sığınırız böyle bir duruma düşmekten. Efendiler! İslâm, en güzel olandır. O hâlde ona tutunun, her şeyinizle ona sarılın. Allah’a yemin olsun ki İslâm, bizleri doğru yola iletmek için bizleri yaratan Yüce Allah’ın lütfudur. Yüce Allah’tan, bizleri söz ve eylem planında İslâm’a gönül verenlerden eylemesini dileriz.”

İslâm toplumunun dertleriyle dertlendiğinin bir göstergesi de belirli ayetlerin açıklamalarının sonunda dualara yer vermesidir.

Ey İnananlar! Sabredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun, cihada hazır bulunun, Allah’a karşı gelmekten sakının ki başarıya erişebilesiniz.” ayeti ile sona eren Âl-i İmran Suresi tefsirini şu cümleler ile bitirir: “Allah’ım, bizleri Sana çağıran, gizli aşikâr her hâlükârda karşılaştıklarına katlanan murabıtlardan eyle. Ta ki ümmet ve devlet Senin emir ve yasaların üzere olsun. Sen ne yücesin Allah’ım! Biz sadece Sana güvenir, yalnız Senden yardım dileriz. Dönüşümüz de Sanadır zaten.

Rabbini gönülden ve korkarak içinden hafif bir sesle sabah akşam an, gafillerden olma. Doğrusu Rabbinin katında olanlar, O’na kulluk etmekten büyüklenmezler, O’nu tenzih ederler ve yalnız O’na secde ederler.” ayetiyle biten Arâf Suresi tefsirini de şu cümlelerle sonlandırmıştır: “Ey günahları bağışlayan Allah’ım, tövbelerimle huzurundayım. Secdelerimdeki, uykularımdaki, uyanıklığımdaki gaflet anlarımla geldim Sana! Ben, Senden başkasına dua edemem ki! Benim umudum yalnızca Sendedir, Ya Rab! Ben Sana geldim. Ey bağışlayan, ey acıyan ve ey merhamet eden!

Zeyneb Gazali’nin sabrına, mücadelesine, azmine, ilmine, bakış açısındaki genişliğe, zamanını anlama kabiliyetine ve dava aşkına şahit olan biz bu zamanın gençleri diyoruz ki: Bu yolu onun ardından, biz de kendi kabiliyetlerimiz doğrultusunda ilerlemeye, yerimizi en iyi biçimde doldurmaya, ümmetimizin derdi ne ise onunla dertlenmeye ve dermanını bulmaya, sabırla ve yılmadan sürekli çalışmaya niyet ediyoruz.

1 Nisa Suresi, 148

İlginizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir